26 Ekim 2013 Cumartesi

Afrika Sporunun Buzkıran Gemisi


25.10.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.
Afrika Sporunun Buzkıran Gemisi

1969 yılında bir gün, Addis Ababa’da İmparator Selassie’nin iktidarını protesto eden bir öğrenci yürüyüşü sırasında, kalabalıktan sıyrılmaya çalışan bir volkswagen yoldan çıkarak kaza yapıyor ve bu kaza, arabanın sürücüsünde kısmi ve kalıcı felce neden oluyordu. Dört yıl sonra, bir başka deyişle 40 yıl önce tam da bugün bu kazanın bıraktığı hasarın da etkisiyle geçirdiği bir rahatsızlık sonucunda yaşamını yitiren Abebe Bikila’nın öyküsü, birçok anlamda dönüm noktası.
Akşamüstü başlayıp günbatımından sonra tamamlanan 1960 Olimpik Maratonu

Bunlardan ilki, uluslararası yarışmacı sporda Afrikalıların kendilerini kabul ettirmeleridir. Bikila’nın Roma’da kazandığı altın madalya, olimpiyatta bir Afrikalı sporcunun ve elbette ülkesi Etiyopya’nın ilk birinciliğidir. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, bu madalya, kara kıtada 17 ülkenin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla “Afrika Yılı” olarak da anılan 1960 yılında gelmişti. Bugün Afrikalı sporcuları kış sporları haricinde hemen her alanda öncü rollerde görebiliyoruz, ancak çok değil 50 yıl önce siyahi figürler boksun dışında nadiren kendilerinden söz ettirebiliyorlardı ve bunun önemli bir nedeni de başta ABD olmak üzere, segregasyon politikalarının varlığıydı. Günümüzde de tribünlerden maymun sesleri yükselmeye devam ediyor; ancak bu yıllarda Boston Celtics’i NBA tarihinin en başarılı takımı yapmak yolunda adım adım ilerleyen Bill Russell’a, kendi taraftarları bile ırkçı davranışlarda bulunabiliyor, işi Russell’ın evini basıp duvarlarına nefret içeren sloganlar yazmaya kadar vardırabiliyorlardı. Bikila’nın başarısı, kendisini takip edecek ve orta-uzun mesafelere hakimiyet kuracak olan Afrikalı – özel olarak da doğu Afrikalı- atletlerin önünü açıyordu.

Tarihin bir başka cilvesi de maratonun, İtalya başkentinin hemen her noktası tarihi miras niteliği taşıyan noktalarından geçen rotasıydı. Bunlardan birisi, Mussolini’inin 1930’lu yıllarda Ethiyopya seferinin başladığını halkına “müjdelediği” Venezzia Sarayının balkonun da yer aldığı Venezzia meydanıydı. Bu kadraj, özellikle yaşı işgal yıllarını görmeye yeten Etiyopyalılar için bir rövanş anını simgeliyordu; elbette dönüşünde muzaffer bir kahraman olarak karşılandı.

Bir diğer nokta, Bikila’nın sıradışı dayanıklılığıydı. Finiş çizgisini geçtikten sonra, diğer atletlerden çok daha dinç olduğu, bir 5 km. daha koşabileceği rahatlıkla gözlemlenebiliyordu.  Maraton öz itibariyle bir dayanıklılık mücadelesidir ve herhangi bir maratonu değil kazanmak, bitirmek bile bu sınavı geçmenize yeterlidir. Ancak Bikila dayanıklılığının yanına, dünya rekorunu kırarak hız da ekliyordu. Çıplak ayakla koşması, geçtiğimiz hafta dile getirmeye çalıştığım gibi, bunu gönüllü olarak  tercih etmesinden ya da çocukluktan gelen pratikten yararlanma amacından kaynaklanmıyordu. Adidas’ın sağladığı yeni ayakkabının ayağını vurmasından kaynaklanan bir talihsizlikti aslında. Roma’daki yarıştan önce ayaklarına bir göz atma fırsatını bulan Faslı meslektaşı, ayak altlarının askeri araç lastiklerini andıran bir sertlikte olduğunu söylemişti sonrasında.

Bikila aynı zamanda istikrar timsali bir sporcuydu. Yaşamı boyunca katıldığı maratonların neredeyse hepsini kazandı. 1964 Tokyo Olimpiyatından kısa bir süre önce apandisit rahatsızlığıyla hastaneye yatmış olması, onun bu Maratonu da kazanmasına engel olmadı.. Bu başarı, devlet tarafından kendisine, 1969’daki kazada kullandığı otomobilin verilmesiyle ödüllendirildi.

Dayanıklı, hızlı, istikrarlı ve de dirençli. Afrika sporunun buzkıran gemisi. Spor tarihinin ilham veren ve en popüler öykülerinden birisi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder