19 Ekim 2013 Cumartesi

Neden Hep Afrikalılar Kazanır?

18.10.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.

Neden Hep Afrikalılar Kazanır?
Dünya şampiyonasının ardından uluslararası atletizm sezonunun sonbahar gündeminde Altın kategorideki maraton yarışları yer alıyor. 29 Eylül’de Berlin maratonunda Kenyalı Wilson Kipsang dünya rekorunu 02:03:23’le geliştirdi. Önümüzdeki günler ve haftalarda Beijing, Amsterdam, New York, Frankfurt ve İstanbul maratonları da koşulacak, yine Kenyalı ve Etiyopyalı atletler yarışların favorileri arasında yer alacaklar.
Kenya'nın Rift Vadisi bölgesinden gelen bir diğer şampiyon David Rudisha, 2012 Londra'da 800 m rekorunu kırıyor.

Afrikalı atletlerin (Jamaikalılar da tarihsel olarak Batı Afrika kökenli olmalarından ötürü bu kapsamda düşünülüyorlar) hem uzun hem de kısa mesafe koşularında madalya podyumlarında yer almalarıyla ten renkleri arasında bir bağlantı olduğuna ilişkin bir kanının olduğu – konu üzerine yapılan bilimsel çalışmaları kastetmiyorum – yadsınamaz. Üst düzey atletlerin başarılarının temelindeki nedenleri üzerine araştırmalar yürüten genbilimci, Glasgow Üniversitesi’nden Yannis Pitsiladis, bu atletlerin fiziksel üstünlüklerinin genlerle bir ilişkisi olduğunu, ancak siyah ya da beyaz ten rengine sahip olmalarının, bu üstünlüklerine yol açan etkisinin günümüze kadar kanıtlanamadığını söylüyor. Pitsiladis ve diğer araştırmacılar, Kenya’nın hemen tüm üst düzey atletlerinin yetiştiği 2400 rakımlı Rift Vadisinde – bu atletler aynı zamanda Kalenjin etnik grubunun bir alt kümesi olan Nandi bölgesinden geliyorlar -  yaş ortalaması 14 olan ve düzenli olarak antrenman yapmayan kız ve erkek çocukların günlük fiziksel aktivitelerini ölçerek bir çalışma yapmışlar.  Çalışma çocukların, uzun mesafe koşularında ihtiyaç duyulan dayanıklılığın en önemli unsurlarından olan maksimal oksijen alım miktarlarına (V O2max) ve bunun ekonomik biçimde kullanımlarının ölçülmesine dayanıyor. Ulaştıkları sonuçlardan birisi, bu 30 çocuğun koşu verimliliklerinin, düzenli antrenman yapan ve iyi dereceleri olan ABD’li yaşıtlarından dahi daha fazla olduğu. Çalışmanın ortaya koyduğu bir diğer bulgu da, her gün okullarına gitmek için ortalama 7,5 km mesafe kat eden çocukların günlük yaşamdaki hareketlilikleri olmuş.
Pitsiladis, Usain Bolt, Haile Gebrselassie gibi süper atletlerin başarılarının, sosyo-ekonomik faktörlerin belirlediği çevresel koşullarda aranması gerektiğini söylüyor. Bunlardan birisi, küçük yaşlardan itibaren her gün kilometrelerce yol kat eden atletlerin, çocukluğunda servisle okula giden atletlerden doğal olarak daha avantajlı olmaları. En az bunun kadar önemli bir diğer konu da, bir sprinter olmak isteyen Jamaikalı ya da maratoncu olmak isteyen Etiyopyalı bir çocuğun, bu isteklerine, Avrupalı akranlarına nazaran daha fazla tutkuyla bağlı olmaları. Burada yaşamın, bir Afrikalı ya da Jamaikalı çocuğa seçenek sunarken cimri davranması kadar, bu çocukların önlerinde Powell, Ottey, Bolt ya da Bikila, Gebrselassie, Bekele gibi örneklerin bulunmasının payı var.
Koşu performansıyla ilgili uzun yıllardır merak uyandıran bir diğer soru da çıplak ayakla koşmanın olası etkileri. Maraton denince akla ilk gelen görüntülerden birisi, 1960 Roma Olimpiyatında Abebe Bikila’nın çıplak ayakla altın madalyayı alması olduğuna göre, bu soru normal karşılanmalı. Doktor Pitsiladis, 4-5 yaşından itibaren çıplak ayakla koşan çocukların kas yapılarının güçlendiğini ve birçok Kenyalı ya da Etiyopyalı koşucunun, ki Gebrselassie de dahil bunlara, 17-18 yaşlarına kadar ayakkabı giymeden koştuklarını söylüyor. Ancak ayaklar ayakkabılara bir kere alıştıktan sonra, ayaklarda sert yüzeylere karşı gelişen dokunun bozulacağı nedeniyle, çıplak ayakla koşmanın yalnızca rahatsızlık verebileceğini söylüyor.
 
Yani değil pazar günü koşusuna çıkan bir amatör, Mo Farah bile şu saatten sonra çıplak ayakla koşarsa bir yerlerini incitebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder