18.10.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.
Neden Hep Afrikalılar
Kazanır?
Dünya şampiyonasının ardından uluslararası atletizm
sezonunun sonbahar gündeminde Altın kategorideki maraton yarışları yer alıyor.
29 Eylül’de Berlin maratonunda Kenyalı Wilson Kipsang dünya rekorunu
02:03:23’le geliştirdi. Önümüzdeki günler ve haftalarda Beijing, Amsterdam, New
York, Frankfurt ve İstanbul maratonları da koşulacak, yine Kenyalı ve
Etiyopyalı atletler yarışların favorileri arasında yer alacaklar.
Kenya'nın Rift Vadisi bölgesinden gelen bir diğer şampiyon David Rudisha, 2012 Londra'da 800 m rekorunu kırıyor.
Afrikalı atletlerin (Jamaikalılar da tarihsel olarak Batı
Afrika kökenli olmalarından ötürü bu kapsamda düşünülüyorlar) hem uzun hem de
kısa mesafe koşularında madalya podyumlarında yer almalarıyla ten renkleri
arasında bir bağlantı olduğuna ilişkin bir kanının olduğu – konu üzerine
yapılan bilimsel çalışmaları kastetmiyorum – yadsınamaz. Üst düzey atletlerin
başarılarının temelindeki nedenleri üzerine araştırmalar yürüten genbilimci,
Glasgow Üniversitesi’nden Yannis Pitsiladis, bu atletlerin fiziksel
üstünlüklerinin genlerle bir ilişkisi olduğunu, ancak siyah ya da beyaz ten
rengine sahip olmalarının, bu üstünlüklerine yol açan etkisinin günümüze kadar
kanıtlanamadığını söylüyor. Pitsiladis ve diğer araştırmacılar, Kenya’nın hemen
tüm üst düzey atletlerinin yetiştiği 2400 rakımlı Rift Vadisinde – bu atletler
aynı zamanda Kalenjin etnik grubunun bir alt kümesi olan Nandi bölgesinden
geliyorlar - yaş ortalaması 14 olan ve
düzenli olarak antrenman yapmayan kız ve erkek çocukların günlük fiziksel
aktivitelerini ölçerek bir çalışma yapmışlar. Çalışma çocukların, uzun mesafe koşularında
ihtiyaç duyulan dayanıklılığın en önemli unsurlarından olan maksimal oksijen
alım miktarlarına (V O2max) ve bunun ekonomik biçimde
kullanımlarının ölçülmesine dayanıyor. Ulaştıkları sonuçlardan birisi, bu 30
çocuğun koşu verimliliklerinin, düzenli antrenman yapan ve iyi dereceleri olan
ABD’li yaşıtlarından dahi daha fazla olduğu. Çalışmanın ortaya koyduğu bir
diğer bulgu da, her gün okullarına gitmek için ortalama 7,5 km mesafe kat eden
çocukların günlük yaşamdaki hareketlilikleri olmuş.
Pitsiladis, Usain Bolt, Haile Gebrselassie gibi süper
atletlerin başarılarının, sosyo-ekonomik faktörlerin belirlediği çevresel
koşullarda aranması gerektiğini söylüyor. Bunlardan birisi, küçük yaşlardan
itibaren her gün kilometrelerce yol kat eden atletlerin, çocukluğunda servisle
okula giden atletlerden doğal olarak daha avantajlı olmaları. En az bunun kadar
önemli bir diğer konu da, bir sprinter olmak isteyen Jamaikalı ya da maratoncu
olmak isteyen Etiyopyalı bir çocuğun, bu isteklerine, Avrupalı akranlarına nazaran
daha fazla tutkuyla bağlı olmaları. Burada yaşamın, bir Afrikalı ya da
Jamaikalı çocuğa seçenek sunarken cimri davranması kadar, bu çocukların
önlerinde Powell, Ottey, Bolt ya da Bikila, Gebrselassie, Bekele gibi
örneklerin bulunmasının payı var.
Koşu performansıyla ilgili uzun yıllardır merak uyandıran
bir diğer soru da çıplak ayakla koşmanın olası etkileri. Maraton denince akla
ilk gelen görüntülerden birisi, 1960 Roma Olimpiyatında Abebe Bikila’nın çıplak
ayakla altın madalyayı alması olduğuna göre, bu soru normal karşılanmalı.
Doktor Pitsiladis, 4-5 yaşından itibaren çıplak ayakla koşan çocukların kas
yapılarının güçlendiğini ve birçok Kenyalı ya da Etiyopyalı koşucunun, ki
Gebrselassie de dahil bunlara, 17-18 yaşlarına kadar ayakkabı giymeden koştuklarını
söylüyor. Ancak ayaklar ayakkabılara bir kere alıştıktan sonra, ayaklarda sert
yüzeylere karşı gelişen dokunun bozulacağı nedeniyle, çıplak ayakla koşmanın
yalnızca rahatsızlık verebileceğini söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder