11.10.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.
Latin Amerikaya Geri
Dönen Kupa ve Belçika’nın Çıkışı
Son zamanların en çok merakla beklenen dünya kupasına doğru
yol aldığımızı söyleyebilir miyiz? İşin doğrusu her kupa heyecan yaratır,
kıtalararası yolculuklar yapanlar için de, buna gücü yetmeyip ev sahibi ülkenin
futbolseverlerine imrenerek bakanlar için de.
Organizasyon 28 yıl aradan sonra
Latin Amerika’ya taşınıyor ve favorisi bol olan 1986 yılının, Meksika’nın
kavurucu sıcağındaki renkli futbol anılarının benzerlerini vaat ediyor. Her
şeyden önce bu kupa Brezilya’da yapılacak ve ev sahibini finalin oynanacağı
yenilenmiş Maracana’da görmek sürpriz olmayacak; tabi yeni bir 1950 hayal
kırıklığı önceki turlarda yaşanmazsa. Bir diğer mesele, şu ana kadar Amerika
kıtasında düzenlenen hiçbir turnuvada şampiyonluğa ulaşamayan Avrupa
takımlarının, özellikle yıllardır dünya futbolunun 1 numarası olan İspanya
tiki-takacılarının ve tekrar dünyanın saygıdeğer güçlerinden birisi olduğunu
hatırlatan Almanya’nın performansları olacak. Kuzey Amerikalıların pek sevdiği tabirle
bir “challange” da Leo Messi ve arkadaşlarını bekliyor. Messi için kaderin
oyunu mu desek, eğer bu temmuz ayında ezeli rakipleri Brezilya ve diğerlerinin
önünde kupayı kaldırmayı başarırsa, döneminin en büyük yıldızı olmakla
kalmayıp, Maradona, Pele vd.nin yanındaki yerini sağlamlaştırmış olacak.
SSCB-Belçika, 1986 DK 2. Tur, ofsayt kokan goller Scifo'nun ve Ceulemans'ın attığı ilk 2 Belçika golü.
Yukarıdaki analojimize dönersek, 1986 kupasının bir
özelliği, şampiyonluk iddiası taşıyan takım sayısının fazlalığı ve birçok
ülkenin yakalamış olduğu sağlam jenerasyonlardı. Arjantin, F. Almanya,
Brezilya’yı zaten hatırlıyoruz; Platini, Tigana, Papin gibi yıldızlarıyla
Fransa; ilk kez dünya kupasına katılan
Elkjar ve Laudrup’lu Danimarka; Lobanovsky’nin makine nizamında top oynattığı
Belanov’lu SSCB; kupanın gol kralı olacak Lineker ve diğer yetenekli oyuncularıyla
20 yıl önceki ilk ve tek şampiyonluğunun anılarını canlandırmak isteyen
İngiltere; Butragueño ile 30 küsur yıl aradan sonra en güçlü kadrosunu
oluşturan İspanya; ev sahipliği avantajının yanına Real Madrid efsanesi Hugo
Sanchez’i de ekleyen Meksika; turnuvadaki çekişmenin seviyesini müjdeliyordu.
Kupanın sonunda adından söz ettirecek bir başka takım da Belçika’ydı. Her ne
kadar SSCB’yi ofsayt kokan 2 golle eleyerek kalbimizi kırmış olsalar da,
Pfaff-Gerets-Van der Elst’le oluşturdukları sağlam savunma, yetenekli Scifo ve
golcü Ceulemans’la yarı finali yakalamışlardı.
Flamanı ve Volanıyla Belçikalılar, 2000 yılında Hakan
Şükür’den yedikleri tuhaf golden sonra, ülke çapında bir yenilenme hamlesi
başlattılar. Hedeflerinde Anderlecht’in yeniden Avrupa şampiyonluğuna oynaması
ya da Standard Liege, Brugge gibi kulüp takımlarının parlatılması değil, güçlü
bir milli takımın inşa edilmesi vardı. Federasyonun hazırladığı futbolcu
yetiştirme planına kulüplerin çoğu uyum sağladı; benzer bir homojenleşme, bütün
yaş gruplarının aynı diziliş/sistemle, hızlı ve esnek bir 4-3-3’le oynamasının
kararlaştırılmasıyla sağlandı. Bu stratejinin ürünü olan yeni jenerasyon 5-6
yıldır, alt yaş gruplarında başarılı sonuçlar alıyordu. 2014 elemelerinde,
Sırbistan, Hırvatistan, İskoçya gibi ülkelerin önünde liderliklerini rahat bir
biçimde sürdürüyorlar. Kırmızı şeytanlar – otantik bir lakap olmadığını kabul
etmek lazım - bu akşam Zagreb deplasmanından alacakları 1 puanla, Brezilya
vizesini cebine koyabilir.
2013 model Belçika, Belgrad'da müthiş bir deplasman performansı.
Takımın başarısında, küçük yaşlardan itibaren birlikte
oynayan oyunculardan kurulu olması kadar, bu oyuncuların çok yönlü ve yetenekli
olmalarının da payı var. Özellikle Premier Lig’de ter döken Eden Hazard,
Christian Benteke, Marouane Fellaini, Moussa Dembele’nin gösterdikleri
performans, milli takımları yıllardır dökülen İngilizlerin zihinlerinde “acaba
yol bu mudur?” sorusunu doğurmuş. Gerçekten de, başta Ada basını olmak üzere
son aylarda Belçikalı futbolcularla yapılmış ve ana ekseni milli takımın
başarısının sırları olan birçok röportaj bulabiliyorsunuz. Sporcuların
yanıtları bir bütünlük gösteriyor; zaten yukarıdaki bilgilerin bir kısmını da
bu röportajlardan derledim. Hollanda’nın total futboluyla, Afrikalı oyuncuların
Fransız stiline kattığı tempolu oyunun bir karışımını oynadıklarını söyleyen
Belçikalıların Brezilya macerası, bu yazın beklenti yaratan konuları arasında
yer alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder