*Bu yazı, 28.12.2012 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
Liverpool taraftarlarının, 2007 Atina'daki Şampiyonlar Ligi Finali öncesindeki bir eğlencesinden, Luis Garcia şarkısı.
Neşeli Şarkılar, Acımasız Bağırışlar
Futbol tezahüratlarını analiz
etmeye çalışmak anlamlı mıdır? Öyle ya, özellikle Türkiye’de, tek ortak
noktaları destekledikleri takım olan binlerce insanın bir arada haykırdığı
ezgiler, çoğunlukla kendi takımlarına sunulan destek, ya da rakiplere duyulan
kızgınlıktan başka bir anlam ifade etmiyor. Bu melodiler ve sözlerin, bir
analizi tetikleyecek kadar veri sunmadığı söylenebilir.
9 Aralık tarihli Birgün’de Ziya
Adnan, İngiliz taraftarların tezahüratlarından oluşan bir seçkiye yer verdiği
yazısının başlığını haklı olarak, “Futbolu öldüren tezahüratlar” koymuş. Adnan’ın
değindiği, Liverpool’luların, Busby Manchester United’ının Münih uçak kazasını
hatırlatan şarkısına, kırmızı şeytanların, Hillsborough Faciasını hatırlatan
bir dörtlükle karşılık vermeleri, henüz Türkiye’de karşılaşmadığımız bir
acımasızlığa işaret ediyor. Buna karşın, bizdeki otomatikleşmiş karşılıklı
küfürleşmeleri de, ehven-i şer olarak nitelememek gerekiyor. Her ne kadar bu
küfürlere futbolcular, rakip taraftarlar, hakemler ve hatta bütün bir ahali
alışmış olsalar da, bazı somut örnekler
üzerinden tekrar düşünmekte fayda var. Geçtiğimiz haftalarda Beşiktaş’ın
Ankaragücü’nü “konuk ettiği” Kupa karşılaşmasında, tribünlerin büyük bir kısmı,
uzunca bir süre geride götürdükleri maçın son anlarında öne geçince, geride
kalan dakikaları rakip takıma küfür ederek geçirmeyi tercih etti. Beşiktaş
taraftarlarının, 1993 yılından beri akıllarının bir köşesinde olan malum şike
iddialarından ötürü, Başkent ekibine karşı yıllardır iyi hisler beslemediği
bilinir. Ankaragücü’nün içinde bulunduğu mali ve idari sorunlar, onlara “oh
olsun” da dedirtebilir. Ancak, somut durumun somut tahlili yapılacaksa, bu
maçtaki küfürlerin, neredeyse karın tokluğuna oynayarak sahada elinden geleni
yapmaya çalışan ve birçoğu, 1993 yılında yeni yeni yürümeye başlamış olabilecek
yaşlarda olan futbolcuları etkilemediğini kimse söyleyemez. Yukarıdaki Münih
türküsü kadar olmasa da, bunun da bir acımasızlık olduğunu düşünüyorum.
Biraz da nefret içermeyen, hatta insanı eğlendiren
tezahüratlardan, yine bu yazıda andığımız tribünlere bakarak söz edelim.
Türkiye’de artık pek işitilmeyen bir tür olarak, belli bir futbolcuyu
destekleyen dizeleri, Liverpool taraftarı söylemeye devam ediyor. 2005 yılında
İstanbul’daki efsanevi final maçını yerinde izleyebilmiş birisi olarak, sıkça
duyduğum ve yetenekli ama sakar İspanyol oyuncuya yazılmış tezahürat mealen
şöyleydi:”Luis Garcia, içer Sangria, Barça’dan geldi Liverpool’a, boyu bir
yetmiş, futbolu müthiş!” Bir başkası, bunu Fanchants
isimli internet sitesinde okudum, 2 sezon Anfield Road’da top koşturan Yunan
savunmacı Sotirios Kyrigiakos’a adanmış : “Ah ne yazık, adını telaffuz
edemiyoruz, Kyrgi-laaa, Kyrgi-laaa!”. Kaş yapayım derken göz çıkaran örnekler
de var, sert savunmacı Nemanja Vidic’i övmeye çalışan, aynı sitede dinlediğim
bir Old Trafford güftesi (Dean Martin-Volare ezgisiyle): “Nemanja, ooh oh aah
a, Nemanja, ooh oh aah a, Sırbistan’dan geldi O, öldürüverir sizi O” . Türkiye’den de eskilerden bir örneği, yaratıcılıklarıyla övgülere mazhar olan Beşiktaş taraftarlarının gönlünü alma maksadımı da gizlemeden anmak isterim; Les Ferdinand için söylenen, çorap reklamı şarkısının sözleri değiştirilmiş hali “Ferdinand’dan müjde size!”. İnönü’nün eski bir tribün neferi olan bir arkadaşım, yıllar sonra keyifle anlatmaya devam ediyordu: “Koca koca adamlar nasıl da içten ‘müjdeeee’ diyordu!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder