22 Aralık 2012 Cumartesi

Şampiyonlar Ligi'ni Kim Kazanacak?


*Bu yazı, 21.12.2012 tarihli soL'da yayınlanmıştır. Yazının sonunda 1991 Şampiyon Kulüpler Yarı Final 1. maçı, Bayern-KızılYıldız'ın özeti izlenebilir.

Şampiyonlar Ligi’ni kimin kazanacağını merak ediyor muyuz?
Avrupa futbolunun gösterişli turnuvası Şampiyonlar Ligi’nde grup maçları geride kalmış ve 2. tur eşleşmeleri henüz belli olmuşken, kayda değer tek sürpriz olarak, geçtiğimiz sezonun şampiyonu Chelsea’nin elenmesi göze çarpmakta. Futbol tanrılarının sonucu belirlediği Celtic-Barça maçı gibi tek maçlık şokları saymazsak.
Futbol, bütün takım sporları arasında beklenmedik sonuçlarla en sık karşılaşılabilecek branş. Bu branşın günümüzdeki ana sahnesi Şampiyonlar Ligi ise, belli başlı büyük takımların güçlerini yarıştırdıkları, buna karşın diğer katılımcıların nadiren üst turlara yükselebildikleri bir yarışma haline geldi. 2004 yılındaki Porto-Monaco finalini izleyen sezonlarda, ilk finalini gören tek takımın Chelsea olması, durumu özetliyor.
Simon Kuper ve Stefan Szymanski, birlikte hazırladıkları ve Türkçe çevirisi de bulunan Soccernomics başlıklı çalışmada, Avrupa Kulüpler Şampiyonluğu’nun, yıllar içerisinde kentlere dağılımını veri alarak, çıkarımlarda bulunuyorlar. Kitabı okuyanlar, yazarların bazı sonuçlara, “indirgemeci” yorumlarla ulaştığı fikrine kapılmış olabilirler. Örneğin, İngiltere’nin uluslararası şampiyonalardaki başarısızlıklarını, orta sınıfın giderek kalabalıklaştığı bu ülkede, milli takımın oyuncu havuzunun halen ağırlıklı olarak işçi çocuklarından oluşmasına bağlamak, pek gerçekçi değil. Konumuza dönersek, yazarlar bu dağılıma bakarak, şampiyona tarihinin ilk yıllarında, Madrid ve Lisbon gibi faşist başkentlerin öne çıktığını, sonraları sınai işletmeleriyle tanınan Milan, Manchester vb. kentlerin kupaları kazanmaya başladığını, bir dönem nüfusu 1 milyonun altında olan, Nottingham, Mönchengladbach vd. kentlerin takımlarının finallerde görüldüğünü not ediyor ancak, Bosman kuralları ve diğer gelişmelerle birlikte, küçük kentlerin yeni finalistler çıkarmasının pek mümkün gözükmediğini tespit ediyorlar. Yazarların bu konuda eleştirel bir tutum almayarak, durum tespitiyle yetindiklerini de ekleyelim.
Gerçekten de Bosman kuralları, oyuncuların bireysel ve mali hakları üzerinde iyileşmelere yol açtıysa da, futbolseverlerin yeni bir Kızıl Yıldız, Dinamo Kiev, Borussia Mönchengladbach serüvenlerine tanık olmalarının önündeki engellerden bir tanesi. Hatta tartışmaya açık olmak kaydıyla,  AB üyesi ülkelerin vatandaşı olan futbolcuların, yabancı statüsüne girmeden bir başka AB ülkesinde oynayabilmesinin de bu engellerden bir diğerini teşkil ettiğini söyleyebilirim. Sorun yalnızca, yetenekli oyuncuların erken yaşlarda büyük liglerin yolunu tutması da değil; bu liglerin dördüncülerinin dahi Şampiyonlar Ligi’ne katıldığı bir ortamda, yıldız oyuncular, kendilerini göstermek için küçük liglerin şampiyon takımlarına gitmeye ihtiyaç duymuyor, bunun yerine örneğin Arsenal’in yolunu tutuveriyorlar. Bunu söyleyerek, geçtiğimiz haftalarda Mehmet Demirkol’un Spor Servisi programında dile getirdiği, yabancı oyuncu sayısındaki sınırsız serbestliğin, daha olumlu sonuçlar doğuracağı görüşüne katılmadığımı da belirtmiş oluyorum. Her ne kadar Demirkol’un, yukarıda anılan yazarlar kadar tutkulu bir serbest piyasa savunucusu olduğunu düşünmesem de, her iki yaklaşımın da aynı eksik değerlendirmeden muzdarip olduğunu düşünüyorum. Nasıl Avrupa Birliği vb. iktisadi-siyasi birlikler, ekonomik zenginlikleri arasında dağlar kadar fark olan ülkeleri aynı kriterlere göre bir araya getirdiğinde, Yunanistan, İspanya gibi ülkelerin yoksul emekçilerinin daha da yoksullaşması sonucu ortaya çıkıyorsa, Bayern Münih ile Olympiacos’un aynı koşullarda, eşit bir biçimde rekabet etmesi de mümkün değil.

*Şampiyonlar Ligi'nin arifesi, Şampiyon Kulüplerin son demleri. Böyle bir kızıl yıldız, dinamo, mönchengladbach, steau gelir mi bir daha?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder