1 Aralık 2012 Cumartesi

Madrid Derbisinin Hatırlattıkları



Atletico Madrid'in 100. yılı için hazırlanan bir video, iç savaş sırasında, cumhuriyet ordusundan bir asker, faşist ordunun bir askerini esir aldıktan sonra, her ikisinin de "athletic" taraftarı olduğu ortaya çıkıyor. 
*Bu yazı, 30.11.2012 sol gazetesinde yayınlanmıştır.

Madrid Derbisinin Hatırlattıkları
Futbolseverler arasında geçtiğimiz hafta boyunca sıkça dillendirilen bir espri, Bekir’in röveşata golü, Melo’nun penaltı kurtarışı ve en nihayet, Servet’in gambetta gösterisi gibi sıradışı olayların, 21 Aralık Apokalipsinin habercisi olabileceğiydi. Bunlara bir yenisi bu cumartesi akşamı Madrid derbisi sonucunda eklenebilir: Athletico Madrid adına, 21. Yüzyıl’ın ilk Barnebau zaferi.
Madrid’in kırmızı-beyazlıları, Real ve Barça ile aşık atmanın, pahalı transferlerle ünlü futbolcuları toparlamaktan değil, genç ve yetenekli ama aynı zamanda kaliteli oyuncularla iyi bir takım kurmaktan geçtiğini anlamış görünüyor. Derbi öncesi, geçtiğimiz yılın rekorlar kıran performansının uzağında gözüken ezeli rakiplerinin sekiz puan önündeler. Bu rekabetin, Real cephesinde de ciddiye alındığını belirten en iyi örnek, efsane golcüleri Raul Gonzalez’in, 17 yaşındayken Atletico ağlarını sarsmasının*, kariyerinde attığı yüzlerce gol arasından en önemlisi seçmesi. Puan tablosu da galibiyete duydukları ihtiyacı açıkça ortaya koyduğundan, “derbilerin favorisi olmaz” klişesiyle maça ilişkin öngörülerimizi sonlandırabiliriz. Neyse ki, kapitalizmin mantığı Türkiye Ligi maçlarını paralı kanaldan izletirken, El Derbi Madrileňo’nun vaat ettiği seyir zevkini, cüzdanlarımız hafiflemeden tadabileceğiz.
Bu iki takım arasındaki rekabetin bir boyutunun da, takımların tarihsel olarak temsil ettikleri siyasi kimlikler ve bu kimlikler etrafında toplanan taraftarlar olduğu bilinir. Madrid’de yaşayan Basklı gençlerin, Atletic Bilbao’nun bir parçası olarak kurdukları ve sonrasında bu bağı kopararak yoluna devam eden bir kulüp olan Athletic de Madrid, İç Savaşta Faşist ordunun kuşattığı Cumhuriyet’in başkentinde ve diğer cephelerde birçok sporcusunu kaybetmişti. İç savaştan sonra ise, Franco rejimi öncelikle Athletic’e eğilir, kendi hava kuvvetlerinin takımı olan Aviacion Zaragoza ile birleştirir ve takımın Bask dilinde olan ismini, Atletico ile değiştirir. Kraliyet sembolünü taşıyan Real’in Franco’yla da özdeşleşmesiyse, Faşist diktatörlüğün, Di Stefano ve Puskas’lı eflatun-beyazlıların, Şampiyon Kulüpler Kupası üzerinde kurduğu hakimiyetten prestij sağlama çabasıyla yakından ilişkilidir. Hatta, solcuların Atletico Madrid’e ilgisinin, bu dönemden sonra arttığı yorumları da yapılmaktadır.
Aslında, başkentin ilerici kesimlerinin, kentin bir diğer takımı Rayo Vallecano ile daha eski bağlarının olduğunu söylemek gerekir. Son yıllarda sportif açıdan inişli çıkışlı bir grafik sergileyen Vallecano, 2011 yılında iflasın da eşiğine gelmişti. 2. ligde mücadele ettikleri bu dönemde, futbolcular ödenmeyen ücretleri için maçlardan önce pankart taşırken, taraftarlar ve kulüp personeliyle de dayanışma içerisine girmeyi ihmal etmemiş ve bazı oyuncular, kendi ücretlerinden fedakârlık ederek, personelin maaşlarının ödenmesine katkıda bulunmuşlardı. La Liga’ya dönen Vallecano’lu oyuncular aldıkları ortak kararla, geçtiğimiz bahar aylarında İspanya’da düzenlenen Genel Greve de katıldılar.
Biraz dağıttığım konuyu bağlamak adına, cumartesi gecesi kozlarını paylaşacak oyunculardan güzel futbol ve Vallecano’lu komşuları ve meslektaşlarını örnek almalarını beklemek, her futbolseverin en tabi hakkıdır diyerek, bu yazıyı sonlandırmış olalım.
*Mevzu bahis golün videosu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder