Atletico Madrid'in 100. yılı için hazırlanan bir video, iç savaş sırasında, cumhuriyet ordusundan bir asker, faşist ordunun bir askerini esir aldıktan sonra, her ikisinin de "athletic" taraftarı olduğu ortaya çıkıyor.
*Bu yazı, 30.11.2012 sol gazetesinde yayınlanmıştır.
Madrid Derbisinin Hatırlattıkları
Futbolseverler arasında geçtiğimiz
hafta boyunca sıkça dillendirilen bir espri, Bekir’in röveşata golü, Melo’nun
penaltı kurtarışı ve en nihayet, Servet’in gambetta
gösterisi gibi sıradışı olayların, 21 Aralık Apokalipsinin habercisi
olabileceğiydi. Bunlara bir yenisi bu cumartesi akşamı Madrid derbisi sonucunda
eklenebilir: Athletico Madrid adına, 21. Yüzyıl’ın ilk Barnebau zaferi.
Madrid’in kırmızı-beyazlıları,
Real ve Barça ile aşık atmanın, pahalı transferlerle ünlü futbolcuları
toparlamaktan değil, genç ve yetenekli ama aynı zamanda kaliteli oyuncularla
iyi bir takım kurmaktan geçtiğini anlamış görünüyor. Derbi öncesi, geçtiğimiz
yılın rekorlar kıran performansının uzağında gözüken ezeli rakiplerinin sekiz
puan önündeler. Bu rekabetin, Real cephesinde de ciddiye alındığını belirten en
iyi örnek, efsane golcüleri Raul Gonzalez’in, 17 yaşındayken Atletico ağlarını
sarsmasının*, kariyerinde attığı yüzlerce gol arasından en önemlisi seçmesi.
Puan tablosu da galibiyete duydukları ihtiyacı açıkça ortaya koyduğundan,
“derbilerin favorisi olmaz” klişesiyle maça ilişkin öngörülerimizi
sonlandırabiliriz. Neyse ki, kapitalizmin mantığı Türkiye Ligi maçlarını paralı
kanaldan izletirken, El Derbi Madrileňo’nun
vaat ettiği seyir zevkini, cüzdanlarımız hafiflemeden tadabileceğiz.
Bu iki takım arasındaki rekabetin
bir boyutunun da, takımların tarihsel olarak temsil ettikleri siyasi kimlikler
ve bu kimlikler etrafında toplanan taraftarlar olduğu bilinir. Madrid’de
yaşayan Basklı gençlerin, Atletic Bilbao’nun bir parçası olarak kurdukları ve
sonrasında bu bağı kopararak yoluna devam eden bir kulüp olan Athletic de
Madrid, İç Savaşta Faşist ordunun kuşattığı Cumhuriyet’in başkentinde ve diğer
cephelerde birçok sporcusunu kaybetmişti. İç savaştan sonra ise, Franco rejimi
öncelikle Athletic’e eğilir, kendi hava kuvvetlerinin takımı olan Aviacion
Zaragoza ile birleştirir ve takımın Bask dilinde olan ismini, Atletico ile
değiştirir. Kraliyet sembolünü taşıyan Real’in Franco’yla da özdeşleşmesiyse,
Faşist diktatörlüğün, Di Stefano ve Puskas’lı eflatun-beyazlıların, Şampiyon
Kulüpler Kupası üzerinde kurduğu hakimiyetten prestij sağlama çabasıyla
yakından ilişkilidir. Hatta, solcuların Atletico Madrid’e ilgisinin, bu dönemden
sonra arttığı yorumları da yapılmaktadır.
Aslında, başkentin ilerici
kesimlerinin, kentin bir diğer takımı Rayo Vallecano ile daha eski bağlarının
olduğunu söylemek gerekir. Son yıllarda sportif açıdan inişli çıkışlı bir grafik
sergileyen Vallecano, 2011 yılında iflasın da eşiğine gelmişti. 2. ligde
mücadele ettikleri bu dönemde, futbolcular ödenmeyen ücretleri için maçlardan
önce pankart taşırken, taraftarlar ve kulüp personeliyle de dayanışma içerisine
girmeyi ihmal etmemiş ve bazı oyuncular, kendi ücretlerinden fedakârlık ederek,
personelin maaşlarının ödenmesine katkıda bulunmuşlardı. La Liga’ya dönen
Vallecano’lu oyuncular aldıkları ortak kararla, geçtiğimiz bahar aylarında
İspanya’da düzenlenen Genel Greve de katıldılar.
Biraz dağıttığım konuyu bağlamak
adına, cumartesi gecesi kozlarını paylaşacak oyunculardan güzel futbol ve
Vallecano’lu komşuları ve meslektaşlarını örnek almalarını beklemek, her
futbolseverin en tabi hakkıdır diyerek, bu yazıyı sonlandırmış olalım.
*Mevzu bahis golün videosu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder