9 Kasım 2013 Cumartesi

Zengin Erkekler Dünyası

08.11.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.
Zengin Erkekler Dünyası

“Modern futbola karşı olduğumuz söyleniyor. Ben buna katılmıyorum, biz modern futbolun ta kendisiyiz. Gelecek, bizim gibi taraftarların sahibi olduğu kulüplerin”.

Daniel Colbourne'ün yönettiği Punk Football belgeseli, yaklaşık 35 dakika.

Bu cümleler, bir FCUM, açılmış haliyle Football Club United of Manchester taraftarına ait. Hatırlanacağı üzere bu girişim, Manchester United’ın ABD’li finans ve sigorta zengini Glazer ailesine satılmasına tepki olarak, bir grup United taraftarı tarafından 2005 yılında kurulmuştu. Kulüp geçtiğimiz yıl, yarı profesyonel lig olan Conference North’a yükselme şansını 3. defa finalde yitirdi.

Fenerbahçe kulübüyse, geçtiğimiz haftasonu İstanbul Ataşehir’deki gıcır basketbol salonlarında  olağanüstü kongresini topladı. Kongreye şike soruşturması/davası yol açmıştı. Sarı-lacivertli taraftarların büyük çoğunluğu, her ne kadar son yıllarda kulüp yönetiminde değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu düşünmeye başlamış olsalar da, içine düştükleri durumun sorumlularından birisi olarak gördükleri bir adayın başkan olmasını kesinlikle istemiyorlardı. Genel kurul delegeleri de tercihlerini bu yönde kullandı ve Aziz Yıldırım 11. kez başkan seçildi; ki bu Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in başbakanlık göreviyle kurdukları hükümetlerin toplam sayısından daha fazla.

Aziz Yıldırım bilindiği gibi, inşaat ve savunma sektörleri başta olmak üzere çeşitli alanlarda şirketleri olan bir sermayedar ya da serbest piyasa ekonomisi taraftarlarının sevdiği tabirle girişimci. Yönetim kurulunu oluşturduğu çalışma arkadaşlarından bir kısmı da bu sektörden, ayrıca petrol ve enerji sektörlerinden patronlar da yer alıyor. Geçmişinde sporla aktif olarak ilgilenmiş ya da tribünlerden gelen, bir başka deyişle sporun asli bileşenleri arasında yer alan iki kişi var. Rakibi M. Ali Aydınlar’ın listesiyse, Şansal Büyüka’nın överek söylediği gibi “Tüsiad listesi”ni andırıyor. Listedeki holding patronlarının toplam servetlerinin 3,5 milyar dolar civarında olduğunu yazan haberler okuduk. Eski ya da faal sporcu, antrenör, kondisyoner ya da aktif taraftarlara, bir tek koltuk bile ayrılmamış.

Spor kulüplerinin yönetim kurullarında kamu ya da özel iktidar odakları üzerinde nüfuz sahibi olduklarına inanılan isimlere yer verilmesi bu topraklarda bir geleneğe dönüşmüş durumda. Bilhassa Fenerbahçe, zengin Türk erkeklerinin yönetimlerinde yer alma hayalleri kurduğu bir kulüp. Pink Floyd’un Money şarkısı geliyor akıllara, para arttıkça yeni araba, havyar vs. yeterli gelmiyor ve “acaba bir futbol takımı mı alsam kendime” sorusunu sordurtuyor herhalde, yine Şansal Büyüka’nın bir başka veciz ifadesiyle “randevu almak isterseniz, haftalarca sıra beklersiniz” dediği bu insanlara. Bu konu, aslında pek tartışılmıyor ancak gündeme geldiğinde ortak kanaat, futbolun bir endüstri haline geldiği ve profesyonel yöneticiler devrine geçilmesi gerektiği yönünde oluşuyor. Böylece, futbol kulübünü yönetmekten başka bir işi olmayacak profesyonel yöneticilerin, acar bir genel müdür ya da muhasebe müdürü edasıyla hareket edeceği, fantastik transferler için savurganlık yapmayarak, kulübün mali dengesine azami özen göstereceğine inanılıyor. Yürürlükte olan rejim, tek adam yönetimi ya da patronlar koalisyonu olarak özetlenebilecek iki alternatif sunduğu için, bu yaklaşım daha mantıklı geliyor. Ancak burada da, tekrar etmek gerekirse sporun asli bileşenlerine bir yer öngörülmüyor.
Yazının başında alıntı yaptığım taraftarın sözleri, soylu bir amaç uğruna çaba sarfeden insanların özgüvenini yansıtıyor. Bugüne bakınca, taraftarların ve sporcuların – ki bütün kulüpler taraftarların ve sporcuların olursa, haliyle kulüplerin yönetimine halk gelmiş olacaktır – sahibi oldukları kulüpler hayal gibi gözükse de, “Punk Football” isimli belgeselde anlatılan öykü dinlenmeyi hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder