08.11.2013 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.
Zengin Erkekler
Dünyası
“Modern futbola karşı olduğumuz
söyleniyor. Ben buna katılmıyorum, biz modern futbolun ta kendisiyiz. Gelecek,
bizim gibi taraftarların sahibi olduğu kulüplerin”.
Daniel Colbourne'ün yönettiği Punk Football belgeseli, yaklaşık 35 dakika.
Bu cümleler, bir FCUM, açılmış
haliyle Football Club United of Manchester taraftarına ait. Hatırlanacağı üzere
bu girişim, Manchester United’ın ABD’li finans ve sigorta zengini Glazer
ailesine satılmasına tepki olarak, bir grup United taraftarı tarafından 2005
yılında kurulmuştu. Kulüp geçtiğimiz yıl, yarı profesyonel lig olan Conference
North’a yükselme şansını 3. defa finalde yitirdi.
Fenerbahçe kulübüyse, geçtiğimiz
haftasonu İstanbul Ataşehir’deki gıcır basketbol salonlarında olağanüstü kongresini topladı. Kongreye şike
soruşturması/davası yol açmıştı. Sarı-lacivertli taraftarların büyük çoğunluğu,
her ne kadar son yıllarda kulüp yönetiminde değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu
düşünmeye başlamış olsalar da, içine düştükleri durumun sorumlularından birisi
olarak gördükleri bir adayın başkan olmasını kesinlikle istemiyorlardı. Genel
kurul delegeleri de tercihlerini bu yönde kullandı ve Aziz Yıldırım 11. kez
başkan seçildi; ki bu Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in başbakanlık
göreviyle kurdukları hükümetlerin toplam sayısından daha fazla.
Aziz Yıldırım bilindiği gibi,
inşaat ve savunma sektörleri başta olmak üzere çeşitli alanlarda şirketleri
olan bir sermayedar ya da serbest piyasa ekonomisi taraftarlarının sevdiği
tabirle girişimci. Yönetim kurulunu oluşturduğu çalışma arkadaşlarından bir
kısmı da bu sektörden, ayrıca petrol ve enerji sektörlerinden patronlar da yer
alıyor. Geçmişinde sporla aktif olarak ilgilenmiş ya da tribünlerden gelen, bir
başka deyişle sporun asli bileşenleri arasında yer alan iki kişi var. Rakibi M.
Ali Aydınlar’ın listesiyse, Şansal Büyüka’nın överek söylediği gibi “Tüsiad
listesi”ni andırıyor. Listedeki holding patronlarının toplam servetlerinin 3,5
milyar dolar civarında olduğunu yazan haberler okuduk. Eski ya da faal sporcu,
antrenör, kondisyoner ya da aktif taraftarlara, bir tek koltuk bile ayrılmamış.
Spor kulüplerinin yönetim
kurullarında kamu ya da özel iktidar odakları üzerinde nüfuz sahibi olduklarına
inanılan isimlere yer verilmesi bu topraklarda bir geleneğe dönüşmüş durumda.
Bilhassa Fenerbahçe, zengin Türk erkeklerinin yönetimlerinde yer alma hayalleri
kurduğu bir kulüp. Pink Floyd’un Money
şarkısı geliyor akıllara, para arttıkça yeni araba, havyar vs. yeterli gelmiyor
ve “acaba bir futbol takımı mı alsam kendime” sorusunu sordurtuyor herhalde,
yine Şansal Büyüka’nın bir başka veciz ifadesiyle “randevu almak isterseniz,
haftalarca sıra beklersiniz” dediği bu insanlara. Bu konu, aslında pek
tartışılmıyor ancak gündeme geldiğinde ortak kanaat, futbolun bir endüstri
haline geldiği ve profesyonel yöneticiler devrine geçilmesi gerektiği yönünde
oluşuyor. Böylece, futbol kulübünü yönetmekten başka bir işi olmayacak
profesyonel yöneticilerin, acar bir genel müdür ya da muhasebe müdürü edasıyla
hareket edeceği, fantastik transferler için savurganlık yapmayarak, kulübün
mali dengesine azami özen göstereceğine inanılıyor. Yürürlükte olan rejim, tek
adam yönetimi ya da patronlar koalisyonu olarak özetlenebilecek iki alternatif
sunduğu için, bu yaklaşım daha mantıklı geliyor. Ancak burada da, tekrar etmek
gerekirse sporun asli bileşenlerine bir yer öngörülmüyor.
Yazının başında alıntı yaptığım taraftarın sözleri,
soylu bir amaç uğruna çaba sarfeden insanların özgüvenini yansıtıyor. Bugüne
bakınca, taraftarların ve sporcuların – ki bütün kulüpler taraftarların ve
sporcuların olursa, haliyle kulüplerin yönetimine halk gelmiş olacaktır –
sahibi oldukları kulüpler hayal gibi gözükse de, “Punk Football” isimli
belgeselde anlatılan öykü dinlenmeyi hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder