4 Mayıs 2013 Cumartesi

Asla Yalnız Yürütmeyen Taraftarlar


*Bu yazı, 03.05.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
Asla Yalnız Yürütmeyen Taraftarlar
Bir süredir 1 Mayıs yürüyüşleri başta olmak üzere, taraftar gruplarının toplumsal hareketlerin bir parçası olmaya başladığına tanıklık ediyoruz. Bu yıl da, takip edebildiğim kadarıyla İstanbul, İzmir, Adana, Ankara ve Çanakkale’de sol eğilimli taraftar grupları gösterilere katıldılar. Bazı illerde farklı renklere sevdalı olan grupların ortak pankartlar altında yürüdüğünü de sevinerek gördük. Taksime ulaşmak amacıyla hareket eden grupların arasında, Tek Yumruk(GS), Sol Açık (FB) ve Beşiktaş Çarşı lehdarlarının direnci takdire şayandı. Türkiye’de en az öğrenciler, işçiler, kamu çalışanları kadar polis zulmüne uğrayan ve buna karşı bir bağışıklık geliştiren bir diğer kesim de taraftarlar. İstanbul’da polis telsizlerinden duyulan “herkesi dağıttık, Çarşı’yı dağıtamıyoruz bir türlü” tümcesi ve yıllardır tribünlerde söylenen “sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım. Copunu bırak, maskeni çıkar, delikanlı kim bakalım” tezahüratının, gaza boğulan Beşiktaş sokaklarında da yankılanması, konuyu bilenler açısından şaşırtıcı değildi.

Bu gruplar takımların taraftar kitlelerinin içerisinde, nicelik olarak küçük bir yüzdeyi temsil etseler de, önemli bir boşluğu dolduruyorlar. Taraftarlık olgusu, özellikle rakip takımlara karşı geliştirilen öfke, kıskançlık ya da benzeri olumsuz duygularla birleştiğinde, insanlar arasındaki ırka, etnisiteye, dine dayalı ayrımların yeni bir örneğini oluşturma potansiyelini de taşıyor. Bu noktada,  taraftarları sektörün müşterilerine indirgeyen, bunu kabul etmeyenleri marjinalleştirmeye çalışan endüstriyel futbol politikalarına karşı bir arada mücadele yürütmenin zeminlerini aramak, farklı takımlara gönül veren emekçiler arasındaki ayrı düşme haline mani olmak açısından da önemli. Bu konuda alınacak daha çok yol olduğunu unutmamak gerekiyor. Geçtiğimiz sezonun son maçının ardından, stadın içerisinde ve Kadıköy’ün sokaklarında Fenerbahçe taraftarına yapılan eziyet sonrası, rekabet duygusu dayanışmaya baskın çıkmış ve bu saldırganlığa gereken ortak tepki verilememişti.
Rekabetin farklı taraftarlar arasında yarattığı çekişmenin en nadide örneklerini, twitter sataşmalarında görmek mümkün. Yetişkin kadınlar ve erkeklerin –evet kadınlar da hiç geri kalmıyorlar bu konuda - Ortaokul sıralarından hatırladığımız esprilerle birbirlerini kızdırmaya çalışmaları, kendi başına bir sorun teşkil etmiyor aslında. Çocuk ruhlarını koruyan insanlar işte canım, diye düşünülebilir. Ancak bu sataşmaların, arkadaşların birbirlerini kızdırmalarının ötesine geçen bir noktaya ulaşmaya başladığını da görmek lazım.
Jason Collins’in hatırlattığı
Twitter’dan söz açılmışken, bu hafta kısaca da olsa değinmeden geçmek istemediğim bir diğer konu, NBA oyuncusu Jason Collins’in gay olduğunu açıklaması üzerine aldığı tepkiler. Aslında bu sosyal medya sitesi üzerinden edilen birkaç küfürün ve erkek soyunma odalarında eşcinsellere yer olmadığını savunan birkaç ABD’li sporcu dışında olumsuz tepkiler almadı 34 yaşındaki oyuncu. Öte yandan, başarılı bir profesyonel sporcu olan Collins’in bu yaşına kadar cinsel yönelimini açıkça beyan edememesi üzerinde de düşünmek gerekiyor. Bu haberin yakın geçmişten hatırlattığı, Justin Fashanu’nun trajik bir sonla nihayet bulan öyküsünü Eurosport Türkiye’nin internet sitesinde Ali Murat Hamarat kaleme aldı. 1 Mayıs yorgunluğunun da etkisiyle bu haftaki yazımı kısa tutarak, İngiltere tarihinde, gay olduğunu kamuoyuna açıklayan tek futbolcu olan Fashanu hakkındaki bu yazıyı öneriyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder