*Bu yazı, 03.05.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
Asla Yalnız
Yürütmeyen Taraftarlar
Bir süredir 1 Mayıs yürüyüşleri başta olmak üzere, taraftar
gruplarının toplumsal hareketlerin bir parçası olmaya başladığına tanıklık
ediyoruz. Bu yıl da, takip edebildiğim kadarıyla İstanbul, İzmir, Adana, Ankara
ve Çanakkale’de sol eğilimli taraftar grupları gösterilere katıldılar. Bazı
illerde farklı renklere sevdalı olan grupların ortak pankartlar altında
yürüdüğünü de sevinerek gördük. Taksime ulaşmak amacıyla hareket eden grupların
arasında, Tek Yumruk(GS), Sol Açık (FB) ve Beşiktaş Çarşı lehdarlarının direnci
takdire şayandı. Türkiye’de en az öğrenciler, işçiler, kamu çalışanları kadar
polis zulmüne uğrayan ve buna karşı bir bağışıklık geliştiren bir diğer kesim
de taraftarlar. İstanbul’da polis telsizlerinden duyulan “herkesi dağıttık,
Çarşı’yı dağıtamıyoruz bir türlü” tümcesi ve yıllardır tribünlerde söylenen
“sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım. Copunu bırak, maskeni çıkar,
delikanlı kim bakalım” tezahüratının, gaza boğulan Beşiktaş sokaklarında da yankılanması,
konuyu bilenler açısından şaşırtıcı değildi.
Bu gruplar takımların taraftar kitlelerinin içerisinde,
nicelik olarak küçük bir yüzdeyi temsil etseler de, önemli bir boşluğu dolduruyorlar.
Taraftarlık olgusu, özellikle rakip takımlara karşı geliştirilen öfke,
kıskançlık ya da benzeri olumsuz duygularla birleştiğinde, insanlar arasındaki
ırka, etnisiteye, dine dayalı ayrımların yeni bir örneğini oluşturma
potansiyelini de taşıyor. Bu noktada,
taraftarları sektörün müşterilerine indirgeyen, bunu kabul etmeyenleri
marjinalleştirmeye çalışan endüstriyel futbol politikalarına karşı bir arada
mücadele yürütmenin zeminlerini aramak, farklı takımlara gönül veren emekçiler
arasındaki ayrı düşme haline mani olmak açısından da önemli. Bu konuda alınacak
daha çok yol olduğunu unutmamak gerekiyor. Geçtiğimiz sezonun son maçının
ardından, stadın içerisinde ve Kadıköy’ün sokaklarında Fenerbahçe taraftarına
yapılan eziyet sonrası, rekabet duygusu dayanışmaya baskın çıkmış ve bu
saldırganlığa gereken ortak tepki verilememişti.
Rekabetin farklı taraftarlar arasında yarattığı çekişmenin
en nadide örneklerini, twitter sataşmalarında görmek mümkün. Yetişkin kadınlar
ve erkeklerin –evet kadınlar da hiç geri kalmıyorlar bu konuda - Ortaokul
sıralarından hatırladığımız esprilerle birbirlerini kızdırmaya çalışmaları,
kendi başına bir sorun teşkil etmiyor aslında. Çocuk ruhlarını koruyan insanlar
işte canım, diye düşünülebilir. Ancak bu sataşmaların, arkadaşların
birbirlerini kızdırmalarının ötesine geçen bir noktaya ulaşmaya başladığını da
görmek lazım.
Jason Collins’in
hatırlattığı
Twitter’dan söz açılmışken, bu hafta kısaca da olsa
değinmeden geçmek istemediğim bir diğer konu, NBA oyuncusu Jason Collins’in gay
olduğunu açıklaması üzerine aldığı tepkiler. Aslında bu sosyal medya sitesi
üzerinden edilen birkaç küfürün ve erkek soyunma odalarında eşcinsellere yer
olmadığını savunan birkaç ABD’li sporcu dışında olumsuz tepkiler almadı 34
yaşındaki oyuncu. Öte yandan, başarılı bir profesyonel sporcu olan Collins’in
bu yaşına kadar cinsel yönelimini açıkça beyan edememesi üzerinde de düşünmek
gerekiyor. Bu haberin yakın geçmişten hatırlattığı, Justin Fashanu’nun trajik
bir sonla nihayet bulan öyküsünü Eurosport Türkiye’nin internet sitesinde Ali
Murat Hamarat kaleme aldı. 1 Mayıs yorgunluğunun da etkisiyle bu haftaki yazımı
kısa tutarak, İngiltere tarihinde, gay olduğunu kamuoyuna açıklayan tek
futbolcu olan Fashanu hakkındaki bu yazıyı öneriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder