19 Nisan 2013 Cuma

Kot pantolon ve Bergman'dan sonrası-Darezhan Omirbayev Röportajı


32. İstanbul Film Festivali Yarışma Bölümü’nde yer alan “Öğrenci”, Kazakistan yapımı bir “Suç ve Ceza” uyarlaması. Yönetmen-senarist Darezhan Omirbayev’in yarattığı modern Raskolnikov, kira parasını denkleştirmeye çalışan bir üniversite öğrencisi. Günlük yaşantısında tanık olduğu eşitsizlikler, maruz kaldığı haksızlıklar ve güçlü olanın ayakta kalacağını öğütleyen serbest piyasa propagandası, öğrenciyi, eski ceza kanunu tabiriyle “cürüme teşvik” ediyor.
Aynı zamanda bir öğretim görevlisi olan Omirbayev’le filminden ve sovyet sonrası Kazakistanından konuştuk*.

2010’lu yıllarda, yayınlanışından neredeyse 150 yıl sonra, neden “Suç ve Ceza”yı sinemaya uyarlama ihtiyacı hissettiniz?
Bunun biçime ve içeriğe ilişkin nedenlerini sayabilirim. Elbette çok önemli bir roman, Davut ve Golyat’ın hikayesi gibi, bir öğrenci bütün dünyaya karşı duruyor. Ayrıca ayrıntılı betimlemelerle bezeli bir kompozisyona sahip ve sinematografik olarak tanımlanabilecek bir roman; okurken sahneler canlanıyor gözünüzde. Örneğin, Raskolnikov’un paltosunun içine baltayı koymasını ve diğer bütün hazırlıklarını detaylı bir biçimde tasvir ediyor. İçeriğe ilişkin olarak şunları söyleyebilirim. Kapitalizm Kazakistan’a ikinci defa geliyor, büyük eşitsizlikler var. Eskiden halk bir bütündü, şu anda zenginler ve yoksullar olarak ayrılmış durumda ve gelir dağılımında büyük bir uçurum var. İsviçre’de en zengin kesim, en yoksul kesimin 3 katı kadar gelire sahip, çok zenginlerden yüksek vergiler alınıyor; neredeyse sosyalizm! Rusya’da yapılan bir araştırma - Kazakistan’da da durumun farklı olduğunu düşünmüyorum - bu farkın çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Bugün Kazakistan’da 300 dolar da, 3 milyon dolar da kazansanız, %13 oranında vergi veriyorsunuz.
Sovyet döneminde insanlar bazı şeylere çok alışmışlardı, dolayısıyla bütün işletmelerin özelleştirileceğini ve insanların işsiz kalacaklarını öngöremediler. Perestroyka yıllarında insanlar, ekonominin yolunda gitmeye devam edeceğine ve buna ilaveten, özgürlüklerin artacağına inanıyorlardı. Örneğin benim Sovyetler Birliği döneminde  2 önemli sorunum vardı; kot pantolon almak ve Bergman filmlerini izlemek. Şimdi bolca kot pantolon alabiliyor ve Bergman filmlerini de  izleyebiliyoruz ancak ülkenin yaslanacağı bir temel, sağlam bir ekonomi vs. kalmamış durumda.
Filmde ders anlatan iki üniversite hocasından ilki, Kazakistan’da çok sayıda milyoner olmasını över ve öğrencilerin bundan ilham almasını öğütlerken, diğer hoca, sisteme geleneksel olarak tanımlanabilecek bir karşı çıkış öneriyor ve Asyalıların, kapitalizmin temeli olan protestan ahlakından farklı değer yargılarına sahip olduğunu savunuyor. Bugün Kazakistan’da bu iki yaklaşımın dışında, evrensel hale gelebilecek, eşitlikçi ve halkçı bir seçenekten söz etmek mümkün mü?
Henüz insanların tepkileri duygusal boyutta. Max Weber’e göre, kapitalizmin kaynağı protestanlıkta yatıyor. Bu sistemi protestan geleneğinden olmayan bir ülkeye getirdiğinizde büyük sorunlar ortaya çıkıyor. İnsanlar, kapitalizmin kendilerine uygun bir sistem olmadığını yeni yeni anlıyorlar. Örneğin Rusya’da farklı arayışlar başladı. Eskiden bütün ekonomi devletin elindeyken, günümüzde işletmelerin neredeyse tamamı özelleştirilmiş durumda. Şimdi Kazakistan’da bir siyasi parti, ekonomide kamulaştırmaların yapılması talebini savunuyor ve bunun için bir referandum istiyor.
Ülkemizde bilimsel çalışmalar ve üretim azalıyor. Kapitalizmin hali ortada, bu yüzden sosyalizmin geleceğinin olduğunu düşünüyorum.
Filmin fragmanı, youtube'da filmin tamamı bulunuyor, ingilizce altyazılı ve biraz düşük kalitede de olsa.

Kazakistan’daki film endüstrisinin durumuyla, Sovyetler Birliği zamanındaki durum arasında benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?
Neyse ki devlet filmleri finanse etmeye devam ediyor. Bir yılda yaklaşık 10 film çekiliyor ve bunların 7 ya da 8’i devlet tarafından destekleniyor; bunun yanısıra özel yapımcılar da var. Sansür uygulaması yok. Tabi yılda 10 film çok az bir rakam, ayrıca insanlar da Kazak filmlerine ilgi göstermiyorlar ve Hollywood filmlerini izlemeyi tercih ediyorlar.
Festivale katılan “Kuleli Ev” filminin yönetmeni Eva Neymann, Ukrayna’da bu rakamın daha az olduğunu söyledi.
Evet, eski Sovyet cumhuriyetlerinin hemen hepsinde bu durum sözkonusu.
20 yıl önce de festivale gelmiştiniz, o dönemde Türkiye sineması bir krizin içindeydi ancak bu geçen sürede yeni yönetmenler yetişti ve önemli filmler çekildi. Bu filmler ve yönetmenleri takip ediyor musunuz? Örneğin, Zeki Demirkubuz’un Dostoyevski uyarlaması “Yeraltı” yı gördünüz mü?
Zeki Demirkubuz’u bilmiyorum. Ama 11’e 10 Kala (Pelin Esmer) çok beğendiğim bir filmdi ve jüri üyesi olarak katıldığım bir festivalde, filmin ödül alması için de epey uğraştım! Moskova Film Festivalinde’de Ana Dilim Nerede (Veli Kahraman) filmini çok beğenmiştim, ama ödül almasını sağlayamadım.
Tabi Nuri Bilge Ceylan’ın İklimler ve 3 Maymun’unu da gördüm. Bir de bunun dışında Kazak tv’lerinde gösterilen dizilerinizi biliyorum.
Filmle başladık, filmle bitirelim. Cinayet sahnesi ve şiddet içeren diğer sahnelerde, kamerayı başka bir yöne çeviriyor ve akan kanları, vurulan insanları göstermiyorsunuz. Bu tercihinizle ilgili ne söyleyebilirsiniz?
Bu çok gerçekçi bir yaklaşım olurdu, bence günümüzde sinemanın en önemli sorunlarından birisi çok gerçekçi olması. Örneğin İran filmi “Ayrılık”. Hayatın kopyası bir film yarattığınızda bu sanat olmaktan çıkıyor. Bir operaya gelip, müzik olmadan librettoyu dinlemeniz gibi. Aslında operaya öncelikle müzik dinlemek için gidersiniz. Sinemaya da gerçekliğin aynısını görmek için değil, iyi bir film izlemek için gidersiniz. Bu sahneleri gösterseydim hayatın dilini kullanmış olacaktım ama ben sinema dilini kullanmak istedim.
*Rusçadan çeviri için Natalia Makarova’ya teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder