1 Şubat 2014 Cumartesi

Lider Oyuncu Sorunu

Lider Oyuncu Sorunu

Son yılların derecelerine bakıldığında, Türkiye erkekler basketbolunun, kulüpler ve milli takım seviyelerinde iyi bir noktada olduğu söylenebilir. 2013-14 sezonunda dört şampiyonluk adayı var; Galatasaray, Fenerbahçe, Banvit ve Anadolu Efes. Karşıyaka ve Beşiktaş, bu sezon olmasa da önümüzdeki yıllarda daha istikrarlı biçimde zirve için mücadele edebilecek potansiyel taşıyor. Bu sextet’in dışında basketbol geleneği olan Tofaş, Türk Telekom ve Ted Kolejliler gibi takımlar yeniden birinci ligin istikrarlı katılımcıları arasında yer alıyorlar. Bu takımlar Avrupa kupalarında da iyi performans gösteriyorlar, her ne kadar Euroleague ve 2. kupa olan Eurocup’ta final ya da final-four halen uzak bir ihtimal olsa da. Milli takım ise, kötü geçen 2 Avrupa şampiyonasına rağmen dünya ikinciliği ünvanını, en azından bu yaz İspanya’daki Şampiyona’ya kadar sürdürecek.

Biraz daha derinlere inelim. Ülkemizde profesyonel basketbol potansiyelini harekete geçirebiliyor mu? Herhalde önce sporcu kalitesi ve verimliliğine bakmak gerekir. Son 15 yılı, 2001 Avrupa ikinciliğini kazanan İbrahim Kutluay destekli K. Tunçeri, H. Türkoğlu, M. Türkcan, M. Okur jenerasyonu, 2006 Japonya’da parlayan Ender Arslan, Serkan Erdoğan, Cenk Akyol, Sinan Güler kuşağı takip etti. Bu kuşak da, üst devreden Hidayet-Kerem ve alt devreden Ömer Aşık-Semih Erden gibi takviyelerle yine evsahibi olduğumuz 2010 Dünya şampiyonasında 2.liği elde etti. Milli takımın yalnızca ev sahibi olunan şampiyonalarda başarılı olabildiği tespiti yapılabilir ve son 3 Avrupa şampiyonasının sonuçlarına bakmak da - Polonya 2009 bir nebze istisna oluştursa da- bu tespiti doğrulayacaktır. Ancak daha önemli sorun, Türkiye’de küçük yaş kategorilerinde ve profesyonelliğe adım attıkları yıllarda parlayan oyuncuların, performanslarını bir üst seviyeye çıkarmakta zorlanmaları. Bunu kimse başaramıyor demek istemiyorum, Serkan Erdoğan’ın bir dönem İspanya’da sayı krallığına oynaması, Ender Arslan’ın Efesteki başarılı yılları, Ömer Onan’ın Fenerbahçe yıldızlar topluluğuna dönüşmeden önce takımı sırtlayan oyuncuların başında gelişi ve diğer örnekler. Ancak Türkiye basketbolu, oynadıkları takımları sırtlayarak ve şampiyonluklar kazandıran ve hemen hepsi de gard olan, Papaloukas, Diamantidis, Spanoulis, Jasikevicius, Navarro ya da daha yenilerden Sergio Rodriguez, Milos Teodosic gibi isimler çıkartamadığı gibi, yazının başında belirttiğimiz takımların hiçbirisine yerli oyuncular ne liderlik görevi üstleniyor, ne de takımlarının birinci skor opsiyonu olabiliyorlar. (Bu tezin istisnası da, Hidayet’in gard olmamasına rağmen Orlando Magic’te zaman zaman lider oyuncu hüviyetine bürünmesi ve takımın NBA finali görmesidir)

2006 Dünya Şampiyonası Yarı Finali, Papaloukas liderliğinde(12 asist), henüz saçları olan ve sakalı olmayan Spanoulis, en formda haliyle Sofo, her zamanki haliyle Diamantidis ve diğerleri. Papaloukas ve Diamantidis yönetiyor, takımdaki herkes sayı atıyor. NBA yıldızlarına basketbol dersi.

Geçtiğimiz yaz U18 Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’ı finalde mağlup ederek altın madalyayı alan takımın oyuncuları arasından bu niteliklere sahip oyuncular çıkabilecek mi? Bu takımdan Kenan Sipahi, Obradoviç’in rotasyonunda bir yer edinmiş durumda ve usta koç, Top 16’da dakikaları doğal olarak azalmış olsa da, kendisine güvendiğini hissettiriyor. Kenan’ın ya da birkaç yıl daha tecrübeli Doğuş Balbay’ın ve diğerlerinin, Kerem Tunçeri’nin ulaştığı seviyeyi –ki hiç de azımsanacak bir rakım değildir- aşmaları, Türkiye basketbolunu daha kalıcı bir güç haline getirecektir.


Peki alt yaş gruplarında Avrupa şampiyonluğuna ulaşan sporcuların bu başarılarını kariyerlerinin devamında sürdürmelerinin, maç ve turnuva kazandıran oyun kurucu olmalarının önünde nasıl bir engel olabilir? Türkiye’de hem yerli hem yabancı çok sayıda yetkin koçlar ve antrenörlerin olduğunu görüyoruz. Pianigiani beğenilmiyor, yerine Obradoviç geliyor, seneye Efes için Ivkoviç’in adı geçiyor. Yazının başında andığımız kulüplerin en azından bir kısmı da, oyuncuların ücretlerini istikrarlı bir biçimde ödüyorlar ve Avrupa basketbolunun en iyi takımlarına karşı her hafta maça çıkıyorlar, dolayısıyla motivasyon ve deneyim kazanma başlıklarında da bir eksiklik yok. Burada makul bir tartışma, yabancı sınırlaması üzerine yapılabilir. Türkiye Ligi maçlarının her anında sahadaki beşte, iki yerli oyuncu bulundurma zorunluluğunun, yerli oyuncuları, nasılsa oynarız rehavetine ittiği yorumları yapılıyor. Bu elbette somut biçimde yanıtlanamayacak bir soru, ancak bu yasağın olmadığı İspanya ve Yunanistan takımlarının Euroleague’deki egemenliklerini, özellikle de yerli oyuncularına ve yerli oyun kurucularına dayandırdıkları düşünülürse (boşuna demiyorlar Gardın kadar konuş diye), bu sınırlamayı kaldırmak ve yerli-yabancı, genç-tecrübeli dengelerini kurmayı kulüplerin kendilerine bırakmak bir seçenek haline gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder