Lider Oyuncu Sorunu
Son yılların derecelerine
bakıldığında, Türkiye erkekler basketbolunun, kulüpler ve milli takım
seviyelerinde iyi bir noktada olduğu söylenebilir. 2013-14 sezonunda dört
şampiyonluk adayı var; Galatasaray, Fenerbahçe, Banvit ve Anadolu Efes.
Karşıyaka ve Beşiktaş, bu sezon olmasa da önümüzdeki yıllarda daha istikrarlı
biçimde zirve için mücadele edebilecek potansiyel taşıyor. Bu sextet’in dışında
basketbol geleneği olan Tofaş, Türk Telekom ve Ted Kolejliler gibi takımlar
yeniden birinci ligin istikrarlı katılımcıları arasında yer alıyorlar. Bu
takımlar Avrupa kupalarında da iyi performans gösteriyorlar, her ne kadar
Euroleague ve 2. kupa olan Eurocup’ta final ya da final-four halen uzak bir
ihtimal olsa da. Milli takım ise, kötü geçen 2 Avrupa şampiyonasına rağmen
dünya ikinciliği ünvanını, en azından bu yaz İspanya’daki Şampiyona’ya kadar
sürdürecek.
Biraz daha derinlere inelim. Ülkemizde
profesyonel basketbol potansiyelini harekete geçirebiliyor mu? Herhalde önce
sporcu kalitesi ve verimliliğine bakmak gerekir. Son 15 yılı, 2001 Avrupa
ikinciliğini kazanan İbrahim Kutluay destekli K. Tunçeri, H. Türkoğlu, M.
Türkcan, M. Okur jenerasyonu, 2006 Japonya’da parlayan Ender Arslan, Serkan
Erdoğan, Cenk Akyol, Sinan Güler kuşağı takip etti. Bu kuşak da, üst devreden
Hidayet-Kerem ve alt devreden Ömer Aşık-Semih Erden gibi takviyelerle yine
evsahibi olduğumuz 2010 Dünya şampiyonasında 2.liği elde etti. Milli takımın
yalnızca ev sahibi olunan şampiyonalarda başarılı olabildiği tespiti
yapılabilir ve son 3 Avrupa şampiyonasının sonuçlarına bakmak da - Polonya 2009
bir nebze istisna oluştursa da- bu tespiti doğrulayacaktır. Ancak daha önemli
sorun, Türkiye’de küçük yaş kategorilerinde ve profesyonelliğe adım attıkları
yıllarda parlayan oyuncuların, performanslarını bir üst seviyeye çıkarmakta
zorlanmaları. Bunu kimse başaramıyor demek istemiyorum, Serkan Erdoğan’ın bir
dönem İspanya’da sayı krallığına oynaması, Ender Arslan’ın Efesteki başarılı
yılları, Ömer Onan’ın Fenerbahçe yıldızlar topluluğuna dönüşmeden önce takımı
sırtlayan oyuncuların başında gelişi ve diğer örnekler. Ancak Türkiye
basketbolu, oynadıkları takımları sırtlayarak ve şampiyonluklar kazandıran ve
hemen hepsi de gard olan, Papaloukas, Diamantidis, Spanoulis, Jasikevicius,
Navarro ya da daha yenilerden Sergio Rodriguez, Milos Teodosic gibi isimler
çıkartamadığı gibi, yazının başında belirttiğimiz takımların hiçbirisine yerli
oyuncular ne liderlik görevi üstleniyor, ne de takımlarının birinci skor
opsiyonu olabiliyorlar. (Bu tezin istisnası da, Hidayet’in gard olmamasına
rağmen Orlando Magic’te zaman zaman lider oyuncu hüviyetine bürünmesi ve
takımın NBA finali görmesidir)
2006 Dünya Şampiyonası Yarı Finali, Papaloukas liderliğinde(12 asist), henüz saçları olan ve sakalı olmayan Spanoulis, en formda haliyle Sofo, her zamanki haliyle Diamantidis ve diğerleri. Papaloukas ve Diamantidis yönetiyor, takımdaki herkes sayı atıyor. NBA yıldızlarına basketbol dersi.
Geçtiğimiz yaz U18 Avrupa
Şampiyonası’nda Hırvatistan’ı finalde mağlup ederek altın madalyayı alan takımın
oyuncuları arasından bu niteliklere sahip oyuncular çıkabilecek mi? Bu takımdan
Kenan Sipahi, Obradoviç’in rotasyonunda bir yer edinmiş durumda ve usta koç,
Top 16’da dakikaları doğal olarak azalmış olsa da, kendisine güvendiğini
hissettiriyor. Kenan’ın ya da birkaç yıl daha tecrübeli Doğuş Balbay’ın ve
diğerlerinin, Kerem Tunçeri’nin ulaştığı seviyeyi –ki hiç de azımsanacak bir
rakım değildir- aşmaları, Türkiye basketbolunu daha kalıcı bir güç haline
getirecektir.
Peki alt yaş gruplarında Avrupa
şampiyonluğuna ulaşan sporcuların bu başarılarını kariyerlerinin devamında
sürdürmelerinin, maç ve turnuva kazandıran oyun kurucu olmalarının önünde nasıl
bir engel olabilir? Türkiye’de hem yerli hem yabancı çok sayıda yetkin koçlar
ve antrenörlerin olduğunu görüyoruz. Pianigiani beğenilmiyor, yerine Obradoviç
geliyor, seneye Efes için Ivkoviç’in adı geçiyor. Yazının başında andığımız
kulüplerin en azından bir kısmı da, oyuncuların ücretlerini istikrarlı bir
biçimde ödüyorlar ve Avrupa basketbolunun en iyi takımlarına karşı her hafta
maça çıkıyorlar, dolayısıyla motivasyon ve deneyim kazanma başlıklarında da bir
eksiklik yok. Burada makul bir tartışma, yabancı sınırlaması üzerine
yapılabilir. Türkiye Ligi maçlarının her anında sahadaki beşte, iki yerli
oyuncu bulundurma zorunluluğunun, yerli oyuncuları, nasılsa oynarız rehavetine
ittiği yorumları yapılıyor. Bu elbette somut biçimde yanıtlanamayacak bir soru,
ancak bu yasağın olmadığı İspanya ve Yunanistan takımlarının Euroleague’deki
egemenliklerini, özellikle de yerli oyuncularına ve yerli oyun kurucularına
dayandırdıkları düşünülürse (boşuna demiyorlar Gardın kadar konuş diye), bu
sınırlamayı kaldırmak ve yerli-yabancı, genç-tecrübeli dengelerini kurmayı
kulüplerin kendilerine bırakmak bir seçenek haline gelebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder