11 Ocak 2014 Cumartesi

Eşsiz Eusebio

10.01.2014 tarihli soL'da yayınlanmıştır.

Eşsiz Eusebio

Süper yeteneklere ve göz alıcı kariyerler sahip çok futbolcu var güzel oyunun tarihinde. Ancak formasını taşıdığı kulübü ya da ülkeyi bir üst lige taşıyan oyunculara sık rastlanmıyor. 5 Ocak’ta yaşamını yitiren Angolalı babanın Mozambikli çocuğu, Portekiz’in kralı Eusebio bu sıralamada üst basamaklarda yer alıyor.

Güçlü fiziği ve bu fizikten kuvvet alan sert şutlarıyla- ki çektiği şutların direkten dönerek ceza sahasının dışına düştüğü çok kez vakidir- Benfica’da parladığında, Lisbon kulübü ülkesinin en iyi takımı olduğunu kabul ettirmiş ve Real Madrid’in 5 yıllık müthiş serisini bozmuştu bile. Bir sonraki Şampiyon Kulüpler zaferinde Eusebio’nun da imzası vardı ve 1960’ların Benfica fırtınası Avrupa’da da esmeye başlamıştı artık. (Diktatör Salazar, onun 3F’si, yahudi teknik direktör Gutmann ve Afrikalı Eusebio dörtgeninden oluşan meşhur muhabbete girmiyorum bu yazıda, Radikal’de 2012 Aralığında yayınlanan “2buçuktan 3F” başlıklı makaleyi tavsiye ederek)  Bu yıllarda kulüpler bazındaki Avrupa kupası popülerleşmeye başlamıştı ancak halen dünya futbolunun merkezi Dünya Kupası olmaya devam ediyordu. 1966 İngiltere, Portekiz’in 32 yıl aradan sonra katılacağı ilk turnuva olacaktı ve takımının en güçlü silahı, ağır topu, amiral gemisi artık hangi askeri güç belirten terimi koyarsanız koyun, Eusebio’ydu. Turnuva boyunca Macaristan’a karşı oynadıkları ilk maç hariç, hiçbir randevuyu boş geçmeyip 9 golle Altın ayakkabıyı alarak, bu beklentinin hakkını verecekti. Sömürgecisinin formasıyla da olsa 13 numara, dünya futboluna izini bırakan ilk siyahi değil ama ilk Afrikalı futbolcu da oluyordu.
Portekiz-K.Kore 1966 ilkyarı. İngilizlerin 2-0'dan sonra "easy easy" ve "we want three" tezahüratları muhteşem, tribün çekimlerinde insanların ne kadar eğlendiği görülüyor. Kupa tarihinde ev sahibi halkın turnuvanın keyfini en çok sürdüğü yıl 1966 belki de. 

Liverpool’da Kuzey Kore’ye karşı oynanan çeyrek final, kuşkusuz futbol tarihinin en ilginç maçları arasında yer alır. Kupanın Avrupa ve Amerika kıtaları dışındaki tek katılımcısı olan ülkenin sporcuları, Middlesborough’da oynanan grup maçlarında İngiliz futbolseverlerin desteğini kazanmışlar ve İtalya’yı yenerek dikkatleri üzerlerine çekmişlerdi. Everton’ın sahası olan, Goodison Park’ı hınca hınç dolduranlar, 1. dakikada öne geçen ve maçın ilk çeyrek dilimi tamamlandığında 3-0’ı yakalayan Koreliler’in her driplingi, şutu, savunma hamlesini çılgınca alkışlıyorlardı. Tribünler böyle dalgalarını geçerken Eusebio’nun 4 golüyle Portekiz maçı çevirmiş ve yarı finalde evsahibinin rakibi olmuştu. Bobby Charlton’ın 2 golüyle İngilizler kazandığında hüngür hüngür ağlaması, bu mağlubiyetin Portekiz’de “gözyaşı maçı” ismiyle hatırlanmasının nedeni.
Eusebio’nun sportmenliği de dillere destandır. Forvet oyuncularının sert savunmacılarla boğuşarak sık sık sakatlandıkları yıllarda oynamasına rağmen sevecenliğini yitirmemiştir. Penaltıdan mağlup ettiği Lev Yashin ve diğer birçok kaleciyi selamlaması, onunla özdeşleşen bir jestti; tıpkı 1968 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalininin son dakikalarında mermi gibi şutunu kurtaran Manchester United kalecisi Stepney’i alkışlaması gibi.

Önümüzdeki günlerde, 1965 yılında Eusebio’nun kazandığı Dünyada yılın futbolcusu ödülü sahibini bulacak; Messi, Ronaldo ve Ribery iddialı adaylar. Bu futbolcuların hem kendi aralarında, özellikle ilk ikisinin de gelmiş geçmiş tüm oyuncular arasında kıyaslandığına, kimin en iyisi olduğuna dair tartışmalar ve geyikler hiç bitmez. Elbette ki bu tartışma, her oyuncunun oynadığı dönemin kendi özelliklerini ve futbol anlayışını barındırdığı ve futbolcuların kendi koşulları içerisinde değerlendirilmeleri gerektiği doğrudur. Hatta kimin en iyi olduğu tartışmasının futbolun öz nitelikleriyle çeliştiği söylenebilir. Yine de muhabbeti sürdürmek isteyenlere bir hatırlatma. Eusebio, Pele, Di Stefano ve diğerlerinin çok az sayıda maçını izledik, onlara ait gördüğümüz görüntüler hep iyi oynayıp goller attıkları maçlardan. Rakip defansın arasında kaybolduklarını görmüyoruz ve sihirleri bozulmuyor, oysa Messi’nin neredeyse takımdan ayrı yaptığı düz koşuyu bile anında izleyebilecek durumdayız. Hal böyle olunca, nostaljik duyguların da etkisiyle eskileri yüceltirken, yenilerin asla onların seviyesine gelemeyeceğine inandırabiliyoruz kendimizi. Şöyle bitirelim, Ronaldo ve Ibrahimoviç’in şut teknikleri, Eusebionunkiyle rahatlıkla boy ölçüşebilir hatta daha üstün oldukları söylenebilir, ancak bu iki zat-ı muhteremden yukarıdaki jestlerin benzerlerini izlemek mümkün olmamıştır ve pek muhtemel mümkün olmayacaktır da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder