Bu yazı, 22.06.2013 tarihli sol'da yayınlanmıştır.
Brezilya’nın Kaderi
Bugünlerde
Brezilya’da, Dünya Kupasının provası niteliğini taşıyan Konfederasyon Kupası
maçları oynanmakta. Ülkede toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlar, Gezi
Parkında yıkılan ağaçlar gibi bardağı taşıran son damla olmuş. Halk, haklı olarak
ülkede yeteri kadar stadyum olduğunu ve yeni stadyumların inşaatına aktarılan
kaynakların, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi sosyal politikalar alanında
harcanmasını talep ediyor. Daha doğrusu, protestoların en çok öne çıkan talebi
bu yönde.
Dünya Kupası, Olimpiyatlar, Yolsuzluklar ve Asgari Ücret Tablosu.
Brezilya’nın
kaderi, sakinlerinin eşine az rastlanır bir tutkuyla bağlı oldukları futbol
dünya kupalarını tartışmaların gölgesinde düzenlemek midir? Gerçekten de, 1950
yılındaki turnuva da, savaş yorgunu Avrupa kıtasından olması gerekenden daha az
sayıda takımın katılımıyla gerçekleşmiş, Türkiye de eleme turunu geçmesine
rağmen, seyahat maliyetinin yüksekliğinden ötürü katılmaktan imtina etmişti.
Günümüzde
uluslararası turnuvalara parası çıkışmadığı için katılamayan ülkelere pek
rastlanmıyor, ancak bu turnuvaları düzenlemenin maliyeti artmaya devam ediyor.
Bu maliyeti arttıran en önemli kalemlerden birisi, yeni stadyumlar. Brezilya’da
2013 yılı itibariyle, stadyumların yenilenmesi ve sıfırdan yapılacak yenileri
için öngörülen bütçe, 4 milyar dolara yaklaşmış durumda. Bu stadyumlardan
bazılarının, okuduğum kaynaklar özellikle Manaus ve Cuiaba şehirlerindekilere
atıf yapıyorlar, sözkonusu yerleşim yerlerinde Serie A seviyesinde takım
olmadığı için turnuvadan sonra ihtiyacın çok üzerindeki kapasiteleriyle
gereksiz ve bakım masraflarının çokluğu nedeniyle de müsrif yatırımlar olacağı
söyleniyor. Bu yatırımların karşılanmasında, çoğunlukla sponsorluklar ve
bağışlara dayanılacağının duyurulmasına rağmen, kamu kaynaklarının giderek
artan oranlarda devreye sokulması, ülkede halkın tepkisini arttıran nedenlerden
bir diğeri.2016 Rio Olimpiyatları bahsini şimdilik hiç açmayalım.
Dolayısıyla
bu çelişki, Brezilya’nın kaderi değil. Almanya gibi hem ekonomik hem de sportif
altyapının –altyapıdan futbolcu yetiştirilmesini kastetmiyorum- gelişmiş olduğu
ülkelerde bu yeni futbol mabetlerinin de işlevli olmaya devam edebildiğini
görüyoruz. Ancak bu her ülke için geçerli değil. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde
2010 için inşa edilen 5 stadyumun verimli bir biçimde kullanılması bir yana,
bakım masraflarını karşılanması dahi önemli bir maddi külfet. Cape Town’daki
yeni stadyumun yıkılması, yerine düşük gelir grubundakiler için sosyal konut
yapılması gibi tartışmalar da sürüyor.
Dünya Kupası
gibi bütün ülkeye yayılacak bir organizasyona ev sahipliği yapmanın, halk
açısından bazı kalıcı faydaları olduğunu da belirtmek gerekir. Bu başlık altına
eklenecek maddelerin sayısı çok değil, bir örnek olarak, hem şehir içi hem de
şehirlerarası yeni ulaşım ağlarının kurulması ve toplu taşıma olanaklarının
artmasını verebiliriz. Yalnız yaygın olarak inanılan, “turizme büyük katkı
sağlar” gibi şehir efsanelerine de pabuç bırakmamak gerekiyor. İnternet üzerinden
yapılan kısa bir araştırma, olimpiyat oyunları ve dünya kupası organizasyonlarını
üstlenen kentler ve ülkelerin, ziyaretçi sayılarının neredeyse hiç
etkilenmediğini gösteriyor. Bunun birkaç basit nedeni var, elbette bu
organizasyonlara katılmak amacıyla onbinlerce yeni ziyaretçi kazanılıyor, öte
yandan, futbol ve diğer sporlarla ilgilenmeyen, hatta bu dev etkinliklerin
neden olduğu fiyat artışları ve kalabalıklardan çekinen başkaları da, seyahat
planlarını değiştiriyorlar. 1996 Yaz Oyunlarına evsahipliği yapan Atlanta’nın,
95-96 ve 97 yılları havalimanı gelen yolcu sayıları neredeyse hiçbir farklılık
göstermemiş.
Bu konu üzerinde kafa yormaya devam etmek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder