Bu yazı, 08.03.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
İnsan kendi kalesine gol atar mı
hiç canım?
Bu soru futbolseverler için pek bir anlam ifade etmez. Öyle ya, maç
hafızası sağlam birisi, birkaç dakika içerisinde hem de önemli karşılaşmalarda
kendi ağlarını havalandırmış birçok ünlü oyuncuyu sayabilecektir.
Ancak futbolla ilişkisi arada bir kaçamak bakışlar atmakla sınırlı olan,
ayağına top pek değmemiş, dolayısıyla “top yuvarlaktır” özlü sözünün içerdiği
anlamı kavramakta zorlanabilecek olan bir tanıdığınızın bu soruyu son derece
içten bir biçimde sorduğuna tanık olmuşsunuzdur. Bir an için kendinizi onların
yerine koyarsanız, böyle bir acemiliğin nasıl affedilebileceğini düşünür halde
bulabilirsiniz kendinizi.
Arjantin'den, İskoçya'ya kadar güzel bir derleme olmuş.
Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir, yalnızca geçtiğimiz hafta
içerisinde iki deneyimli oyuncu, Dirk Kuyt ve Sergio Ramos, takımları için son
derece önemli iki maçta bu talihsizliğin kurbanları olmuşlardır. Böyle bir
durumda, takım arkadaşlarınızın sizi teselli etmeleri de üzüntünüzü
hafifletmez, hatta en iyisi, hiçbir şey olmamış gibi kimsenin yanınıza
gelmemesi ve size, bu kazayı önemsemediklerini göstermeleridir.
Yukarıdaki 2 örnek, en sık karşılaşılanlar arasındadır. Ceza sahasına
gelen bir ortaya yapılan ters bir vuruş ve topun üzüntüyle ağlardan alınması. Buna
karşın bazı “k.k.” atılmış goller vardır ki, yıllar geçse de unutmak mümkün
değildir. Günümüzde Beşiktaş’ın yardımcı antrenörlerinden olan Recep Çetin’in,
yaklaşık olarak 20 yıl önce Malmö deplasmanında, kendi boyunun 1.5 katı
yüksekliğe çıkıp, harika bir voleyle ağları sarsması, halen neşeli futbol
sohbetlerinin vazgeçilmez konu başlıkları arasında yer almaktadır. Bu golün
tarihe geçtiği tarihte henüz yerinde duran Galata Köprüsü’nde yemekte olan bir
yakınım, golün tekrarını izlerken “allah allah, muhteşem bir gol, niye kimse
sevinmiyor” diye sormaktan kendini alamadığını, eşref saatinde anlatmaya devam
etmektedir.
İnsan kendi kalesine daha saçma biçimlerde de gol atabilir, geçtiğimiz
yıl Beşiktaş’ta oynayan Egemen Korkmaz, Gençlerbirliği deplasmanında durum
berabereyken, kalecisine yavaşça bir geri pas atmak istemiş ancak kalecinin,
topu kendisinde almak için yakınına sokulduğunu fark etmemişti, arkasını
döndüğündeyse, topun tıngır mıngır ağlara gidişini izlemekten başka yapacak bir
şey kalmamıştı. Jeneriklere girecek saçmalıkta bir gole de, geçtiğimiz
haftalarda Galatasaray kalecisi Muslera, degajmanının arkadaşı Selçuk’un
sırtına çarptırıp, adeta yoktan var ederek imza attı.
Bir futbolcunun kendi kalesine gol atması, her ne kadar oyuna içkin bir
olgu olsa da, onu alaylara konu olmaktan alıkoyamayabilir. Christian Eichler’in
İthaki tarafından 2004’te yayınlanmış “Futbolun Beceriksizleri Ansiklopedisi”
adlı eğlenceli kitabından öğrendiğimiz kadarıyla Franz Beckenbauer, 1975
yılında üst üste 2 hafta kendi ağlarının tozunu aldıktan sonra, “kaleci
Mıyer”in, “peki gelecek cumartesi Beckenbauer’i kim marke edecek” sataşmasına
maruz kalmış. Kayzer bununla da yetinmemiş ve jübile maçında da kendi kalesine
gol atarak tarihe bir not düşmeyi başarmış!
1994 Dünya Kupası’ndaki hikaye ise, yukarıdaki anekdotların aksine,
yaşamın anlamını sorgulatacak kadar dehşet vericidir. Kolombiya’nın centilmen
defans oyuncusu Andreas Escobar, ABD ile oynadıkları ve kaybettikleri
karşılaşmada kendi kalesine bir gol attığı gerekçesiyle, ülkesine döndükten
kısa bir süre sonra öldürülmüştü. Ülkedeki bahis mafyası suçlansa da,
soruşturmalar sonucunda sadece bir kişi cinayetten hüküm giydi.
Sorun insanın kendi kalesine gol atmasında değil, İnsanlığın kendi
kalesine gol atmasında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder