19 Ocak 2013 Cumartesi

Futbolda Irkçılık Tartışmasına İlişkin Notlar


*Bu yazı, 18.01.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır. 
Bu haftanın videosu, CNN tarafından hazırlanan, Britanya tribünlerindeki ırkçılığın kısa geçmişini anlatan bir belgesel. Ülkedeki ilk siyahi futbolculardan olan Westham'lı Clyde Best'in hikayesini uzun uzun dinleyebiliyoruz.


Futbolda Irkçılık Tartışmasına İlişkin Notlar

Milan’ın Ganalı oyuncusu Boateng’in, alt liglerden Pro Patria ile oynadıkları hazırlık karşılaşmasında taraftarların ırkçı davranışlarına tepki vererek, takım arkadaşlarıyla birlikte sahayı terk etmesi üzerine, futbol sahalarındaki ırkçılık tartışması tekrar alevlendi.
Bu spotvari girişten sonra, tartışmanın içeriğine ve öne çıkan taraflarına bakmakta yarar var. Konu üzerine görüş bildiren FIFA Başkanı -ağası demek daha doğru olacaktır- Sepp Blatter, Rio Ferdinand ile geçtiğimiz yıl twitter üzerinden girdiği tartışmada yaptığı gafın bir yenisini, Milanlı oyuncuların sahayı terk etmesini eleştirerek yaptı. Aslında bu açıklamalar pot kırmaktan ziyade, belirli bir tutarlılığı yansıtıyor. Her iki olay üzerine söylediği sözler, “futbol sahalarında ırkçılık diye bir sorun yok, bazı oyuncuların davranışlarında sorunlar olabilir” şeklinde özetlenebilir. (Bu sözlerin kulağa oldukça tanıdık geldiğini söylemeliyim: “Kürt sorunu yoktur, kürt vatandaşlarımızın bazı sorunları olabilir”). Konu her ne kadar dallanıp budaklanmaya müsait olsa da,  yeşil zemin üzerinde ve civarında gelişen ırkçılıkla kendimizi sınırlamaya çalışalım.
Blatter’e göre, Boateng ve bu saldırılardan nasibini alan Emanuelson, Muntari gibi diğer siyahi oyuncular, “ırkçılığa karşı sahayı terk etmemeliler”. Çözüm, ırkçı davranışlarda bulunan taraftarların takımlarını “puan silme cezası” ile terbiye etmek olabilir. Bu yaklaşımın bir benzeriyle yıllar önce, yine Milan’da oynayan ve Boateng gibi, yarı Avrupalı bir Ganalı olan Marcel Desailly karşılaşmış. Kaptan başlığını taşıyan ve 2002 Dünya Kupası’nın öncesinde kaleme alınan biyografisinde ilk olarak Udinese deplasmanında maymun taklidi seslerini işittiğini söylüyor. Milan’ın sembol ismi Maldini, tepkisini alkışlayarak gösteren Desailly’in yanına gelerek, “karşılık verirsen hep yaparlar, yakanı kurtaramazsın” diyerek uyarıyor. Maçtan sonra, olayın çok büyütülmemesi gerektiğini, bunu yapanların az sayıda insan olduğunu söylese de, ilerleyen haftalar ve yıllar boyunca, Verona, Lazio ve başka maçlarda hakaretlere maruz kalıyor. Bu konuda Lazio taraftarının işi, o sırada kendi futbolcusu olan Lilian Thuram’a muz atmaya kadar vardırdığı malum.
Ancak onu en şaşırtan davranış, Hristo Stoichkov’dan, Bulgaristan ile karşılaştıkları 1996 Avrupa Şampiyonası mücadelesinde gelmiş. Gergin geçen maçta oyunun durmasını fırsat bilen Stoichkov, ağza alınmayacak hakaretler edince, neye uğradığını şaşırmış. Maçın sonundaysa, son derece sakin bir biçimde “bunlar benim düşüncelerim” demiş.
Boateng ve arkadaşları gibi tavır alınsa da, Desailly gibi alttan alınsa da sonuç değişmiyor. Irkçılık, hem tribünlerde hem de sahanın üzerinde varlığını sürdürüyor. Nasıl sürdürmesin ki? Blattergiller için önemli olan, futbol endüstrisinin çarklarının işlemeye devam etmesi. Oyuncular arkalarını dönüp gitsinler, ya da geçen sezon Ferdinand’la olan tartışmasında söylediği gibi, “öpüşüp barışsınlar”. Düşünebiliyor musunuz, Milanlı oyuncuların bu yaramazlıklarını bir Şampiyonlar Ligi karşılaşmasında tekrarladıklarını? Hadi bütün tepkilere kulaklarınızı kapatıp, sahayı terk eden takımı hükmen mağlup ilan ettiniz, ya rakip takım da bu protestoya katılır ve sahayı terk ederse?
Bu konu son zamanlarda o kadar can sıkıcı olmaya başladı ve vakalar o kadar sıklaştı ki, geçtiğimiz haftalarda 100. gününü dolduran genç gazetemizin sayfalarında bile birçok defa farklı olayların haberleri yer aldı. İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme ve ırkçılığa mezar olmuş kentin takımının bir taraftar grubunun sarf ettiği, “Biz ırkçı değiliz ama kulübümüzün gelenekleri, siyahi futbolculara yer vermemek” sözleri, belki de bizleri en çok yaralayan örnek. Sorunu, günümüzdeki bağlamından ve tarihsel kökenlerinden koparıp ele almak, FIFA’nın işi olabilir ancak. Dünyadaki hemen tüm anayasaların ve uluslarası insan hakları sözleşmelerinin köleliği yasaklamasına ve bu yasak on yıllardır var olmasına rağmen, BM rakamlarına göre dünyada 27 milyon insanın köle olarak tutuluyor olması da, ırkçılığın yenilmesinin, futbolun tek başına omuzlayabileceği bir yük olmadığını gösteriyor. Ancak bütün popülerliğiyle ve popülerliğine rağmen futbol, bu mücadelenin etkin bir biçimde yürütülebileceği bir platform. Bu mücadelede kalıcı kazanımlar elde edilebilmesi için, başta sporcular ve taraftarlar, maçların boykot edilmesi gibi daha kararlı tutumlar üzerinde durmaya başlamalılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder