*Bu yazı, 18.01.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
Bu haftanın videosu, CNN tarafından hazırlanan, Britanya tribünlerindeki ırkçılığın kısa geçmişini anlatan bir belgesel. Ülkedeki ilk siyahi futbolculardan olan Westham'lı Clyde Best'in hikayesini uzun uzun dinleyebiliyoruz.
Bu haftanın videosu, CNN tarafından hazırlanan, Britanya tribünlerindeki ırkçılığın kısa geçmişini anlatan bir belgesel. Ülkedeki ilk siyahi futbolculardan olan Westham'lı Clyde Best'in hikayesini uzun uzun dinleyebiliyoruz.
Futbolda Irkçılık Tartışmasına İlişkin Notlar
Milan’ın Ganalı oyuncusu
Boateng’in, alt liglerden Pro Patria ile oynadıkları hazırlık karşılaşmasında
taraftarların ırkçı davranışlarına tepki vererek, takım arkadaşlarıyla birlikte
sahayı terk etmesi üzerine, futbol sahalarındaki ırkçılık tartışması tekrar
alevlendi.
Bu spotvari girişten sonra, tartışmanın
içeriğine ve öne çıkan taraflarına bakmakta yarar var. Konu üzerine görüş
bildiren FIFA Başkanı -ağası demek daha doğru olacaktır- Sepp Blatter, Rio
Ferdinand ile geçtiğimiz yıl twitter üzerinden girdiği tartışmada yaptığı gafın
bir yenisini, Milanlı oyuncuların sahayı terk etmesini eleştirerek yaptı.
Aslında bu açıklamalar pot kırmaktan ziyade, belirli bir tutarlılığı
yansıtıyor. Her iki olay üzerine söylediği sözler, “futbol sahalarında ırkçılık
diye bir sorun yok, bazı oyuncuların davranışlarında sorunlar olabilir”
şeklinde özetlenebilir. (Bu sözlerin kulağa oldukça tanıdık geldiğini
söylemeliyim: “Kürt sorunu yoktur, kürt vatandaşlarımızın bazı sorunları olabilir”).
Konu her ne kadar dallanıp budaklanmaya müsait olsa da, yeşil zemin üzerinde ve civarında gelişen
ırkçılıkla kendimizi sınırlamaya çalışalım.
Blatter’e göre, Boateng ve bu
saldırılardan nasibini alan Emanuelson, Muntari gibi diğer siyahi oyuncular,
“ırkçılığa karşı sahayı terk etmemeliler”. Çözüm, ırkçı davranışlarda bulunan
taraftarların takımlarını “puan silme cezası” ile terbiye etmek olabilir. Bu
yaklaşımın bir benzeriyle yıllar önce, yine Milan’da oynayan ve Boateng gibi,
yarı Avrupalı bir Ganalı olan Marcel Desailly karşılaşmış. Kaptan başlığını taşıyan ve 2002 Dünya Kupası’nın öncesinde kaleme
alınan biyografisinde ilk olarak Udinese deplasmanında maymun taklidi seslerini
işittiğini söylüyor. Milan’ın sembol ismi Maldini, tepkisini alkışlayarak
gösteren Desailly’in yanına gelerek, “karşılık verirsen hep yaparlar, yakanı
kurtaramazsın” diyerek uyarıyor. Maçtan sonra, olayın çok büyütülmemesi
gerektiğini, bunu yapanların az sayıda insan olduğunu söylese de, ilerleyen
haftalar ve yıllar boyunca, Verona, Lazio ve başka maçlarda hakaretlere maruz
kalıyor. Bu konuda Lazio taraftarının işi, o sırada kendi futbolcusu olan
Lilian Thuram’a muz atmaya kadar vardırdığı malum.
Ancak onu en şaşırtan davranış,
Hristo Stoichkov’dan, Bulgaristan ile karşılaştıkları 1996 Avrupa Şampiyonası mücadelesinde
gelmiş. Gergin geçen maçta oyunun durmasını fırsat bilen Stoichkov, ağza
alınmayacak hakaretler edince, neye uğradığını şaşırmış. Maçın sonundaysa, son
derece sakin bir biçimde “bunlar benim düşüncelerim” demiş.
Boateng ve arkadaşları gibi tavır
alınsa da, Desailly gibi alttan alınsa da sonuç değişmiyor. Irkçılık, hem
tribünlerde hem de sahanın üzerinde varlığını sürdürüyor. Nasıl sürdürmesin ki?
Blattergiller için önemli olan, futbol endüstrisinin çarklarının işlemeye devam
etmesi. Oyuncular arkalarını dönüp gitsinler, ya da geçen sezon Ferdinand’la
olan tartışmasında söylediği gibi, “öpüşüp barışsınlar”. Düşünebiliyor musunuz,
Milanlı oyuncuların bu yaramazlıklarını bir Şampiyonlar Ligi karşılaşmasında
tekrarladıklarını? Hadi bütün tepkilere kulaklarınızı kapatıp, sahayı terk eden
takımı hükmen mağlup ilan ettiniz, ya rakip takım da bu protestoya katılır ve
sahayı terk ederse?
Bu konu son zamanlarda o kadar
can sıkıcı olmaya başladı ve vakalar o kadar sıklaştı ki, geçtiğimiz haftalarda
100. gününü dolduran genç gazetemizin sayfalarında bile birçok defa farklı
olayların haberleri yer aldı. İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme ve ırkçılığa
mezar olmuş kentin takımının bir taraftar grubunun sarf ettiği, “Biz ırkçı
değiliz ama kulübümüzün gelenekleri, siyahi futbolculara yer vermemek” sözleri,
belki de bizleri en çok yaralayan örnek. Sorunu, günümüzdeki bağlamından ve
tarihsel kökenlerinden koparıp ele almak, FIFA’nın işi olabilir ancak. Dünyadaki
hemen tüm anayasaların ve uluslarası insan hakları sözleşmelerinin köleliği
yasaklamasına ve bu yasak on yıllardır var olmasına rağmen, BM rakamlarına göre
dünyada 27 milyon insanın köle olarak tutuluyor olması da, ırkçılığın
yenilmesinin, futbolun tek başına omuzlayabileceği bir yük olmadığını
gösteriyor. Ancak bütün popülerliğiyle ve popülerliğine rağmen futbol, bu
mücadelenin etkin bir biçimde yürütülebileceği bir platform. Bu mücadelede
kalıcı kazanımlar elde edilebilmesi için, başta sporcular ve taraftarlar, maçların
boykot edilmesi gibi daha kararlı tutumlar üzerinde durmaya başlamalılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder