*Muhammed Ali'ye benzemiyor mu birazcık? Özellikle Fidel'in de olduğu fotoğrafta:)
Sevgili Boksörün Ardından
Boksun,
yakından takip ettiğim bir spor dalı olduğunu söyleyemem. Bu durumun istisnası,
dört yılda bir düzenlenen Olimpiyat Oyunlarındaki karşılaşmalar. Konuya vakıf
olmayanlar için belirtmek gerekebilir; Olimpiyat Oyunları, her ne kadar
günümüzde bu özelliğinden oldukça uzaklaşmış olsa da, geleneksel olarak Amatör
spor branşları ve bu branşların sporcularının katılımı üzerine inşa edilen bir
organizasyondur. Belli branşlarda, bu amatör nitelik günümüzde de
sürdürülmektedir ve bu branşlardan birisi de Bokstur.
Stevenson’un yarıştığı ve
hepsinde ağır siklette altın madalya aldığı 1972 Münih, 1976 Montreal ve 1980
Moskova Olimpiyat Oyunlarını zamanında izlemiş olmak için tevellütüm uygun
değil. İlk defa babamdan duyduğumu anımsıyorum, “Oğlum bir Teofilo Stevenson
vardı, Olimpiyat Şampiyonu olunca ‘Bu madalyayı halkıma ve Fidel’e armağan
ediyorum’ demişti”, diye anlatırdı.
Benim çocukluğumda bilinçli bir
şekilde izlediğim ilk Kübalı boksör Felix Savon’du. Yurttaşı ve arkadaşı
Teofilo’nun başarısını bir sonraki onyılda tekrarlayarak, ’92, ’96 ve 2000 Yaz
Oyunlarında ağır siklet altın madalyasına ulaşıyordu. Bir karşılaşmaya
çıkarken, ringin kenarındaki 3 sıra dizilmiş iplerin üstünden atladığını
hatırlıyorum (en üstteki ipin yüksekliği ortalama bir erkek boyu kadar olup,
çoğu boksör bunların arasından geçer) ; babam efsaneyi anımsamaktan kendini
alamamıştı: “Stevenson da böyle atlardı”.
Stevenson da halefi Savon gibi,
ağır siklet boksörlerde pek görülmeyen ince ve uzun bir fiziğe sahipti. Bir
ağır siklet eldivenin sert yumruklarına ve bir hafif sikletin hareketliliğine
sahip olduğu, onu tanımalamak için en sık kullanılan cümlelerdi.
1976 Olimpiyat Şampiyonluğu’nun
ardından, ABD’de profesyonel boksa başlaması için yapılan teklifler arttı,
kimisine göre 1, kimisine göre 5 milyon dolara varan sözleşmeler imzalatmak
istiyordu profesyonel boks organizatörleri. Hatta kabul etseydi, ilk karşılaşmalarından
birisi Muhammed Ali’ye karşı olacaktı. Ancak Stevenson amatörlüğü ve ülkesini
terk etmek istemedi, “8 milyon Kübalı’nın sevgisinin yanında birkaç milyon
doların lafı mı olur?” diyerek. ESPN tarafından hazırlanan bir programda,
profesyonel boksu insani bulmadığını, profesyonel boksu parasal kaygıların
şekillendirdiğini söylemişti[1].
Stevenson, diğer başarılarının
yanı sıra 3 olimpiyat altını, 3 Dünya Şampiyonluğu ile aktif sporculuk yaşamını
muazzam biçimde noktaladıktan sonra, Küba Parlamentosu’nda milletvekilliği
yaptı ve ülkenin Spor Yönetiminde sorumluluklar üstlendi. Bu dönemlerinde
kendisiyle yapılan bir röportajı izlediğimi anımsıyorum. Her ne kadar amatör
alanda karşılaşmalar 3 rauntla sınırlandırılsa ve hakemler oyuncuların sağlığı
için sık sık müdahale etse de, Boks gibi sert bir sporu yapan bir insanın, nasıl
olup da bu kadar güler yüzlü ve sıcakkanlı olabildiğine şaşırmıştım (Bir an
için durup, rakiplerinin kulaklarını koparan, dövüşler öncesi birbirlerine
sataşan profesyonel boksun “büyük” yıldızlarını düşünüp aradaki farkı
sorgulamak gerekiyor). Stevenson ile birkaç kez karşılaşan ve galip gelen ender
boksörlerden Sovyet Igor Vysotsky, 2006 yılında yapılan bir röportajda,
kendisine Teofilo ile arkadaşlıkları sorulduğunda, “Bizimkisi arkadaşlık bile
değil, o benim kardeşim gibi, kocaman bir yüreği var ve yaşamın ona sunduklarına
çocuksu bir memnuniyetle yaklaşıyor” yanıtını verip, düşüncelerimi doğrulamış[2].
Geçmiş zaman kullanılan bu yazı,
büyük atletin 11 Haziran Günü bir kalp krizi sonucu yaşamını yitirmesi üzerine
yazılmıştır.
Nazım Sinan Odabaşı.
[1] ESPN
“Teofilo Stevenson”, http://www.youtube.com/watch?v=sOB7_BFqUeU
[2] Soviet Legends: “Igor Vysotsky - The man who
had Teofilo Stevenson’s number!” ESB Exclusive Interview!, http://www.eastsideboxing.com/news.php?p=9323&more=1.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder