28 Mayıs 2014 Çarşamba

İtalya, Her Devrin Takımı

Her Devrin Takımı

Her dönem dünya futbolunun önde gelen temsilcilerinden oldular. 1930’larda, ilki Mussolini faşizminin ürküttüğü hakemlerin katkılarıyla da olsa, 2 dünya şampiyonluğu kazandılar; 1958-62 çifte şampiyonu Brezilya’yla birlikte ünvanını korumayı başarmış 2 ülkeden birisi olmaya devam ediyorlar.

İtalya'nın DK tarihinden 2 efsane maç, ilki 1970 Yarı Final, Federal Almanya'yı uzatmalarda 4-3 yeniyorlar. Beckenbauer'in çıkık omuzla oynadığı meşhur maç. Bu arada reklamlar çok eğlenceli değil mi, "Martini" ve "JagerMeister" !

Savaştan sonra bir daha finali görmeleri 1970’i buldu, bir sonraki şampiyonluksa 1982’de geldi. Değerliydi bu şampiyonluk, tüm zamanların en fiyakalı Brezilyasını ve en sıkıcı Almanyasını geçmişlerdi, ama hepsinden önemlisi, Milan, Lazio ve diğer bazı takımların küme düşürülmesiyle sonuçlanan “Totonero” nam, şike skandalından 2 yıl sonra gelmişti bu zafer; 2 yıl men cezası yeni tamamlanmış olan Paolo Rossi de, gol kralı olarak başrolü oynuyordu. Ev sahibi oldukları 1990’da favoriler arasındaydılar, üçüncülükle yetindiler; dört yıl sonra finalde Brezilya’ya kaybettiler, 1998’de bu kez çeyrek finalde, yine şampiyon olacak Fransa’ya elendiler. Bu üç kayıp da penaltı atışları sonucunda yaşandı; bir başka deyişle elenirken bile kolay kolay yenilmiyorlardı. 2000’lerde İtalya Ligi prestijli liderliğini İngiltere ve İspanya’ya kaptırdı, on yılın ortasında da yine bir şike skandalı patlak verdi ve bu sefer Juventus küme düşürülürken Milan ucuz kurtuluyordu.Asya ve Afrika’da düzenlenen 2002 ve 2010 turnuvalarında hayal kırıklığı yaratsalar da, 2006’da ev sahibi Almanya ve Fransa’yı geçerek bir kez daha şampiyonluğa uzandılar; 24 yıl önceki gibi favori gösterilmemelerine rağmen. (turnuva başlamadan önce İtalya-Fransa finalini ve şampiyonu tahmin etmiş olmamla gurur duymaya devam ederim hala, hayatımda tutturabildiğim tek sonuç!)

Bu da 2006 Yarı Finali, bu maçı Taksim'de yaklaşık 20 nüfuslu bir İtalyan Brass Band ile izlemiştim, çok eğlenceliydi. Grosso'nun, Tardelli tarzı gol sevinci de tebessüm ettirmişti. Her 2 maç da, İngilizlerin "end-to-end action" tabir ettiği, bizim "top bir o kalede bir bu kalede" dediğimiz mucizevi futbol anlarıyla renkleniyor.

Hücum Hattındaki Belirsizlikler

Kazanırken de kaybederken de futbolseverlerin zevkle izlediği bir takım olmadılar, 1974’ün Hollandası ya da 1982’nin Brezilyası gibi özlemle yad edilen bir oyun ortaya koymadılar. Ancak her zaman çetin bir rakip oldular, zor gol yediler ve zor yenildiler. Şampiyon oldukları 2006 Almanya DK'da, turnuvanın en iyi oyuncusu ödülünü savunma komutanları Fabio Cannavaro'nun kazanmış olması  başka söze gerek bırakmıyor zaten. Öte yandan, bu kadar "sıkı" bir takım olmalarının yanı sıra, her dönem zor anlarda gol bulmayı bilen hücum elemanlarına sahip oldular. Ulusal liglerinde çetin ve kalabalık savunmalara karşı oynamak durumunda kalan hücumcuların bu yönde evrilmelerinde de şaşılacak bir şey yok. Öte yandan, 2014 Azzuri kadrosunun en çok soru işareti bulunduran bölgesi de hücum hattı. Henüz 23 kişiye düşürülmemiş geniş listeye baktığımızda Mario Balotelli, Giuseppe Rossi, Antonio Cassano, Ciro Immobile isimlerini görüyoruz. Ortak noktaları, barındırdıkları belirsizlikler. Modern zamanların performansı en kestirilemez oyuncusunun Balotelli olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir maçı kazandırdığı da oluyor, bir sonraki maç ortada gözükmediği de. İtalya'nın 2. olarak tamamladığı son büyük turnuva UEFA Euro 2012'de, harika bir yarı-final şovu sergilemiş ve takımının favori olan Almanya'yı devirmesinde başrolü oynamıştı. Aslında bu maçı ve DK elemelerinde kaydettiği 5 golü hatırlayarak, Balotelli'nin milli takım performansının, kulüp takımlarındaki uzun sezonlara nazaran daha güvenilir olduğunu düşünebiliriz. Rossi'deki belirsizlik, uzun bir sakatlık döneminden çıkmış olmasından, Cassano'nun kestirilemezliğiyse kariyeri boyunca devam eden inişli çıkışlı performansından ve büyük turnuvalarda parıldayamamış olmasından kaynaklanıyor. Bir de bu sezon, Torino formasıyla 22 gole ulaşarak yıldızı parlayan Ciro Immobile var; güçlü yanları bitiriciliği ve fırsatçılığı. Oyunun kilitlendiği anlarda- ki İtalya'dan bahsediyorsak ve rakipleri Uruguay ve İngiltereyse muhakkak böyle anlar olacaktır- önemli bir özellik olan uzaktan şutu da var. Immobile de, eğer 23 kişilik son kadroya dahil edilecekse, uluslararası seviyede hiç boy göstermemiş olmasının eksikliğini çekebilir.   

Pirlo'ya bağımlılık

Forvet hattındaki belirsizliklerden yeterince bahsettik, neticede gol pozisyonuna girmek ve bitirici hareketi yapmak büyük ölçüde sezgisel bir davranıştır ve bazen formsuz olan bir forvet, önemli bir maçta sıçrama yapabilir. Bütün büyük golcülerin bu özelliği olduğunu biliriz, ayrıca İtalya'nın DK tarihinin en meşhur sürpriz golcüsünü (Salvatore Schillaci-1990) çıkarmışlığı da vardır. İtalya açısından anahtar sorun ise, daha istikrarlı oyunculara sahip olduğu orta sahanın kurgusunda ortaya çıkabilir. Her ne kadar yaşı ilerlemiş de olsa Andrea Pirlo'nun yaratıcı aklı ve sȗkuneti yerli yerinde duruyor. Savaşçı orta sahalar, Daniele de Rossi ve Marchisio'nun görevleri arasında, rakip takımların Pirlo'ya uygulayacağı baskıyı hafifletmek de olacaktır. Ancak akıllara 2012 Avrupa Şampiyonası final maçında İspanya'nın, Pirlo'yu pasifleştirmesi de geliyor. Pirlo pasifleştiğindeyse İtalya'nın oyun kurma kapasitesi büyük ölçüde zayıflıyor. Forvet hattındaki belirsizlikten daha büyük bir handikap.

Savunma Hattı

Yazının başlangıcında üstünde durduğumuz gol yememe ve zor yenilme özelliğine gelelim. İtalya 'nın hatta herhangi bir İtalyan lig takımının bir maçını izlediğinizde, santra vuruşundan itibaren rakip takımın orta alandaki hazırlık paslarını dahi rahatsız ederek, oyun kurmasını zorlaştırdığını görürsünüz. Dolayısıyla zor gol yemek, savunma hattının uyumlu performansını şart koşsa da, orta sahadaki bu baskıyla oluşturulabilecek bir maharet. Orta sahadaki durumu az çok özetledik, Çizme'nin savunmasındaki isimlere bakalım. Karizmatik komutan edasındaki Fabio Cannavaro, Maldini, Nesta ya da daha eskilerden Baresi gibi korkutucu oyuncular yer almıyor savunma hattında, ya da Bergomi gibi rakibin en önemli silahını (misal Maradona) etkisiz hale getirmesiyle bilinen bekler de yok.  Zaten günümüz futbolu da rakibin etkili silahlarının başına adam dikerek oynanmıyor. Dolayısıyla Barzagli ya da Bonucci'nin, yukarıdaki isimler kadar havasının olmaması bir eksiklik değil. Kalede de, bana kalırsa halen dünyanın 1 numarası olan bir diğer Juventus'lu Buffon'un olacağı düşünülürse, arkaik tabirle "Makarnacılar"ın defans hamurunun sağlam olduğunu söyleyebiliriz.

Final Yolu Taştan


Biraz da toto-loto oynayıp, İtalya'nın nereye kadar ilerleyebileceğine bir bakalım. İngiltere maçıyla başlayacaklar, sonra Uruguay İngiltere ile 2. maçları oynarken, Kosta Rika karşısına galibiyet için çıkacaklar. Genel bir bakışla, son Uruguay maçına İngiltere'ye yenilmeden en az 4 puanla çıkmaları halinde, önemli bir avantaja sahip olacakları söylenebilir. Ancak İtalya'nın önceki turnuvalarda, zayıf gözüken takımlara kaybettiği çok puan olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Kosta Rika maçı garanti değil, üstelik, Uruguay güçlü bir takım ve grubu lider bitirmeleri takdiri hakedecek olmakla birlikte sürpriz olarak değerlendirilmeyecektir. Bu nedenlerle, İtalya'nın gruptan lider çıkabilmek için İngiltere'yi yenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gruptan lider çıkmak, çarprazdaki C Grubu görece denk takımlardan oluştuğu için 2. turdaki eşleşmeyi pek etkilemeyecektir. Ancak D Grubu 2., olası çeyrek finalde kuvvetle muhtemel Brezilya ile eşleşeceğinden, grup birinciliği önem kazanıyor. D grubunu birinci bitirecek takımın yoluna da güllerin serpilmiş olduğunu söylemek mümkün değil; burada da çeyrek final eşleşmesinin İspanya ya da Hollanda ile olması olası. Yine de ev sahibinden, hele Brezilya'ysa kaçınmak her koşulda tercih edilir. 

27 Mayıs 2014 Salı

Kupa Yıldızı

23.05.2014 tarihli Sol'da yayınlanmıştır.

Kupa Yıldızı

Endüstriyel futbol öncesi (1980’li yıllara kadar da diyebiliriz) Dünya Kupaları (DK)nın yıldız ürettiği ya da zaten potansiyeli yüksek olan bir ya da birkaç oyuncuyu yıldızlaştırdığı vakıadır. Televizyon yayınları yaygınlaştıktan ve büyük liglerle Avrupa Şampiyonlar Ligi dünyanın her köşesinden izlenebilir hale geldiğinden beri, Kupaların bu işlevinden söz edemiyoruz. Günümüzde futbolcular bu platformlarda kendilerini çoktan ispatlamış oluyorlar turnuvaya gelmeden önce. Halbuki DK, televizyon yayınlarının olmadığı ya da yaygınlaşmadığı yıllarda, kendisini gezegenin geri kalanına tanıtmak isteyen bir futbolcu için nadir fırsatlardan birisiydi. 1934’te Guiseppe Meazza, 1938’de Leonidas da Silva gazeteler aracılığıyla da olsa dünya futbolunun yıldızları mertebesine erişmişlerdi; 1958’te, Brezilya’nın ev sahibi İsveç’e karşı oynadığı final maçından önce – Halit Kıvanç hariç -  kimse 17 yaşındaki Pele’yi tanımıyordu.

Bazı turnuvalara bir ya da birkaç yıldız damgasını vururken – 1986 Maradona, 1998 Zidane – bazıları bir takımın yıldızlaşmasına sahne oldu – 1970 Brezilya - . Yıldız oyuncu bereketinin yaşandığı bir turnuva olarak da, yine 1986 örnek verilebilir. Başına Diego Maradona’nın yazılı olduğu uzun liste, Platini, Butragueno, Lineker, Michael Laudrup ve Elkjaer, Belanov gibi isimleri içeriyor. Bazen, hiç beklenmedik yıldızları oluyor turnuvanın. 1982’de şike skandalından başını yeni kaldırmış olan ve turnuva öncesi şans tanınmayan İtalya’nın golcüsü Paolo Rossi’nin öyküsünde olduğu üzere. Bazen de turnuvayı sürükleyen yıldızlardan yoksun oluyor DK; son iki turnuva 2006 ve 2010’da parmak ısırtan bireysel performanslar izleyememiştik.


BBC'nin 1986 Finali öncesinde yaptığı en güzel 20 gol kolajı. Lineker'e biraz kıyak geçmişler sanki.

Bu bir eğilimin işareti olabilir. 2000’li yıllardan itibaren Avrupa’daki kulüpler turnuvalarının takviminin çok uzamasının getirdiği yorgunluğun, uzun sezonların sonunda düzenlenen uluslararası turnuvalardaki futbolcu performanslarını etkilediğini biliyoruz. Üç hafta sonra başlayacak olan turnuvaya da birçok futbolcu sezon içerisinde 50’den fazla resmi/iddialı maç yapmış olarak gelecekler. Yine de DK gelenek ve görenekleri, Brezilya semalarında yıldızları seyretme hayali kurduruyor. Her ne kadar dört yıl önce kendisinden bekleneni veremese de, gözlerin en çok Leo Messi üzerinde olacağını söyleyebiliriz. 2010 öncesi Messi, tıpkı 2006 öncesi Ronaldinho gibi, zamanın en iyisi olarak anılıyor ve DK sahnesinde parlaması bekleniyordu. Messi’nin ve Arjantin’in 2010’da yaşadığı handikap, oturmuş bir takım oyunu sergileyememeleri ve tecrübesiz efsane Maradona’nın bu soruna çözüm bulamamasıydı. Takımın bu kez deneyimli bir hocaya emanet edilmiş olması Messi’nin önünü açabilir ama onun performansını belirleyecek olan etkenler daha ziyade psikolojik, tarihsel Brezilya-Arjantin rekabeti ve yalnızca devrinin değil, tüm zamanların en büyük futbolcuları arasına ismini tartışmasız biçimde yazdırma şansı.

Başka bir isim var mı, oyunu yönlendirerek ya da goller kaydederek takımını sırtlayacak ve bunu her maç yapacak - elbette o bunları yaparken takımının da hiç değilse yarı finale yükselmesi gerekir – pek sanmıyorum. Brezilya belki de tarihinin en “yıldızsız” kadrosuyla finallerde, bu durum aldıkları sonuçlarını olumsuz yönde etkilemeyebilir hatta Konfederasyon Kupası’ndaki topa sürekli baskı yapan tempolu oyunlarını sürdürebilirlerse, şampiyonluğun da en büyük favorisi ev sahibi. Ancak Ronaldo, Romario ya da daha eskilerden Zico ya da Rivelinho ( kişisel favorim müstesna ismiyle Roberto Dinamite) benzeri yıldızları yok (Neymar mı, henüz erken sanki).