25 Ocak 2014 Cumartesi

Ukrayna’da Sağ Kroşe

Ukrayna’da Sağ Kroşe

Ukrayna’daki milliyetçi muhalefetin öne çıkan siyasi figürü olan Doktor Demir Yumruk lakaplı Vitali Klitschko (Kliçko), eski bir profesyonel boksör. Diğer spor branşlarının aksine, boksörlerin başına profesyonel takısı getirildiğinde bu hem olimpiyatta yarışamadıkları anlamına geliyor, hem de bu boksörlerin televizyon şovları ve yüksek bahislerle spor niteliğini giderek kaybeden bir performansın icracıları olduğu çağrışımını yapıyor. Güçlü erkeklerin dövüşerek biraz kendilerinin para kazandığı ama çoğunlukla da başkalarına para kazandırdıkları bir gösteri de, mafya benzeri yapıların her zaman ilgisini çeker.

Kliçko ve Rybalko'nun yarenlik günlerinden bir anı.

Kliçko, bu dövüş sporlarının Türkiyeli takipçilerinin de tanıdığı, bu alanda çok sayıda maç (47’de 45!) ve ünvan kazanıp hatırı sayılır servet edinmiş birisi. Gerek boks kariyeri süresince, gerekse birkaç yıl önce atıldığı ve günümüzde de UDAR (vuruş ya da bağlama uygun biçimde kroşe olarak çevrilebilir) Partisinin liderliğiyle sürdürdüğü politik yaşamında, suç örgütlerinin üyeleriyle kurduğu yakın ilişki nedeniyle eleştirilmiş. Bunlardan en çok konuşulanı, 2005 yılında bir silahlı saldırı sonucunda öldürülen Viktor Rybalko ile olan yakınlığı. Müteveffa dazlak Rybalko ile dostane mizansenlerin fotoğraflandığı birçok kare olmasına rağmen, Rybalko’nun, 1990’lı yılların kaotik ortamında insanları haraca bağlarken kendisi ve kardeşini “kas gücü” olarak kullandığına dair suçlamaları her defasında reddetmiş Kliçko. Bu arada Rybalko’nun yönetmekte olduğu suç örgütünün ölümünden sonra Savlohova isimli bir çete tarafından sürdürüldüğü biliniyor. Bu çetenin bir üyesi olan Sergei Kotenko, şu anda sağ kanat muhalefete yakınlığıyla bilinen kadın gazeteci Tetyana Chornovol’un feci şekilde dövülmesi olayının baş şüphelisi olarak tutuklu. Chornovol’un dövülmesi, Kiev’den gelen haberler arasında dünya kamuoyunun en çok dikkatini çeken olaylardan birisiydi ve hükümet çevreleri olayın olağan şüphelisi olarak ilan edilmişlerdi. Olay 24 Aralık’ı 25’e bağlayan gece, Chornovol mütevazı arabasıyla yolda giderken bir Porsche Cayanne Turbo tarafından sıkıştırılıp, sonrasında da arabadan indirilip dövülmesiyle yaşanmıştı. Kotenko, bu aracın sahibi olduğu için baş şüpheli durumunda.

Bu yürüyüş 2. Dünya Savaşı dönemindeki Nazi İşbirlikçisi Stepan Bandera'nın doğumgünü kutlamasından, 3 parmaklı sarı bayraklar, aşırı sağ Svoboda partisinin, kırmızı siyah bayraklarsa bir başka aşırı sağ koalisyonun. Svoboda son seçimlerde %12 oy almış. 

Bu kadar çok karakterden oluşan politik-polisiye öyküyü burada noktalayıp, bu ünlü sporcuyu– her ne kadar profesyonel boksun bir spor olarak nazarımda bir kıymeti olmasa da, “bu spor değildir” yargısında bulunmayı kendime hak görmüyorum- incelemeye devam edelim. Bazı anketler Kliçko’yu, bir sonraki seçimler için mevcut Devlet Başkanı Yanukovich’in karşısındaki aday adayları arasında en popüler olanı olarak gösteriyor. Kliçko’nun destekçileri de, kendisinin mafya bağlantısı ve son olarak da Chornovol’un dövülmesi olayıyla ilişkilendirilmesinin de, bu popülerliği azaltmak isteyen hükümetin girişimi olarak değerlendiriyorlar. Kliçko’nun kişiliği üzerinde yorumlar da muhtelif. Kısa bir internet araması sonucunda Doktora derecesine sahip bir boksör olarak ilgi çektiğini de okuyabiliyorsunuz, tam anlamıyla bir “kazma” olduğu ve konuşmalarının içerikten yoksun olduğu yorumlarını da. Kliçko’nun Almanya geçmişi de onun için bir paradoks oluşturuyor. Sporculuk yaşamının önemli bir bölümünü Almanya’da geçirmiş, hatta Almanya’nın sivillere verdiği en yüksek ünvan olan Federal Nişan’a da layık görülmüş. Öte yandan, Ukrayna yasalarının devlet başkanı olmak için seçimden önce belirli bir süre Ukrayna’da yaşamış olma şartını koşması ve Kliçko’nun bu şartı karşılayamıyor oluşu önemli bir engel. Ayrıca, Almanya’da yaşadığı yıllarda kazandığı milyonların vergisini çoğunlukla Almanya’da ödemiş olması da siyasi popülaritesini azaltan bir etken. Ukrayna politik arenasındaki en önemli çekişmede tarafını şaşırtıcı olmayan biçimde AB’den yana koyan hatta NATO’yla işbirliğini de savunan boksör, kendisini yakın bir zamana kadar, ülkemizde de sıkça duyduğumuz bir ifadeyle söylersek “herkesi kucaklayan” bir siyasetçi olarak tanıtmaya çalışıyordu. Geçtiğimiz günlerdeyse, önceden yakın gözükmekten imtina ettiği, “Euromaidan” olarak anılan muhalefetin aşırı sağ hatta neo-nazi kanadıyla birlikte aynı kürsüyü paylaşarak ittifak yapacaklarının sinyalini verdi. 2013 yılında istifa etmek zorunda kalan bir başka eski dövüş sporcusu-mafya şüphelisi, Bulgaristan eski Başbakanı Boyko Borisov’dan sonra, benzer bir kariyere sahip olan Kliçko’nun bir başka post-20.yy sosyalist ülkesinde iktidar mücadelesi bakalım nasıl sonuçlanacak.


Not: Bu yazı için ku opendemocracy.net, Russia today, Der spiegel ve İngiliz gazeteci Graham W. Philips gibi farklı görüşlerden yararlandığımı belirtmek isterim.

11 Ocak 2014 Cumartesi

Eşsiz Eusebio

10.01.2014 tarihli soL'da yayınlanmıştır.

Eşsiz Eusebio

Süper yeteneklere ve göz alıcı kariyerler sahip çok futbolcu var güzel oyunun tarihinde. Ancak formasını taşıdığı kulübü ya da ülkeyi bir üst lige taşıyan oyunculara sık rastlanmıyor. 5 Ocak’ta yaşamını yitiren Angolalı babanın Mozambikli çocuğu, Portekiz’in kralı Eusebio bu sıralamada üst basamaklarda yer alıyor.

Güçlü fiziği ve bu fizikten kuvvet alan sert şutlarıyla- ki çektiği şutların direkten dönerek ceza sahasının dışına düştüğü çok kez vakidir- Benfica’da parladığında, Lisbon kulübü ülkesinin en iyi takımı olduğunu kabul ettirmiş ve Real Madrid’in 5 yıllık müthiş serisini bozmuştu bile. Bir sonraki Şampiyon Kulüpler zaferinde Eusebio’nun da imzası vardı ve 1960’ların Benfica fırtınası Avrupa’da da esmeye başlamıştı artık. (Diktatör Salazar, onun 3F’si, yahudi teknik direktör Gutmann ve Afrikalı Eusebio dörtgeninden oluşan meşhur muhabbete girmiyorum bu yazıda, Radikal’de 2012 Aralığında yayınlanan “2buçuktan 3F” başlıklı makaleyi tavsiye ederek)  Bu yıllarda kulüpler bazındaki Avrupa kupası popülerleşmeye başlamıştı ancak halen dünya futbolunun merkezi Dünya Kupası olmaya devam ediyordu. 1966 İngiltere, Portekiz’in 32 yıl aradan sonra katılacağı ilk turnuva olacaktı ve takımının en güçlü silahı, ağır topu, amiral gemisi artık hangi askeri güç belirten terimi koyarsanız koyun, Eusebio’ydu. Turnuva boyunca Macaristan’a karşı oynadıkları ilk maç hariç, hiçbir randevuyu boş geçmeyip 9 golle Altın ayakkabıyı alarak, bu beklentinin hakkını verecekti. Sömürgecisinin formasıyla da olsa 13 numara, dünya futboluna izini bırakan ilk siyahi değil ama ilk Afrikalı futbolcu da oluyordu.
Portekiz-K.Kore 1966 ilkyarı. İngilizlerin 2-0'dan sonra "easy easy" ve "we want three" tezahüratları muhteşem, tribün çekimlerinde insanların ne kadar eğlendiği görülüyor. Kupa tarihinde ev sahibi halkın turnuvanın keyfini en çok sürdüğü yıl 1966 belki de. 

Liverpool’da Kuzey Kore’ye karşı oynanan çeyrek final, kuşkusuz futbol tarihinin en ilginç maçları arasında yer alır. Kupanın Avrupa ve Amerika kıtaları dışındaki tek katılımcısı olan ülkenin sporcuları, Middlesborough’da oynanan grup maçlarında İngiliz futbolseverlerin desteğini kazanmışlar ve İtalya’yı yenerek dikkatleri üzerlerine çekmişlerdi. Everton’ın sahası olan, Goodison Park’ı hınca hınç dolduranlar, 1. dakikada öne geçen ve maçın ilk çeyrek dilimi tamamlandığında 3-0’ı yakalayan Koreliler’in her driplingi, şutu, savunma hamlesini çılgınca alkışlıyorlardı. Tribünler böyle dalgalarını geçerken Eusebio’nun 4 golüyle Portekiz maçı çevirmiş ve yarı finalde evsahibinin rakibi olmuştu. Bobby Charlton’ın 2 golüyle İngilizler kazandığında hüngür hüngür ağlaması, bu mağlubiyetin Portekiz’de “gözyaşı maçı” ismiyle hatırlanmasının nedeni.
Eusebio’nun sportmenliği de dillere destandır. Forvet oyuncularının sert savunmacılarla boğuşarak sık sık sakatlandıkları yıllarda oynamasına rağmen sevecenliğini yitirmemiştir. Penaltıdan mağlup ettiği Lev Yashin ve diğer birçok kaleciyi selamlaması, onunla özdeşleşen bir jestti; tıpkı 1968 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalininin son dakikalarında mermi gibi şutunu kurtaran Manchester United kalecisi Stepney’i alkışlaması gibi.

Önümüzdeki günlerde, 1965 yılında Eusebio’nun kazandığı Dünyada yılın futbolcusu ödülü sahibini bulacak; Messi, Ronaldo ve Ribery iddialı adaylar. Bu futbolcuların hem kendi aralarında, özellikle ilk ikisinin de gelmiş geçmiş tüm oyuncular arasında kıyaslandığına, kimin en iyisi olduğuna dair tartışmalar ve geyikler hiç bitmez. Elbette ki bu tartışma, her oyuncunun oynadığı dönemin kendi özelliklerini ve futbol anlayışını barındırdığı ve futbolcuların kendi koşulları içerisinde değerlendirilmeleri gerektiği doğrudur. Hatta kimin en iyi olduğu tartışmasının futbolun öz nitelikleriyle çeliştiği söylenebilir. Yine de muhabbeti sürdürmek isteyenlere bir hatırlatma. Eusebio, Pele, Di Stefano ve diğerlerinin çok az sayıda maçını izledik, onlara ait gördüğümüz görüntüler hep iyi oynayıp goller attıkları maçlardan. Rakip defansın arasında kaybolduklarını görmüyoruz ve sihirleri bozulmuyor, oysa Messi’nin neredeyse takımdan ayrı yaptığı düz koşuyu bile anında izleyebilecek durumdayız. Hal böyle olunca, nostaljik duyguların da etkisiyle eskileri yüceltirken, yenilerin asla onların seviyesine gelemeyeceğine inandırabiliyoruz kendimizi. Şöyle bitirelim, Ronaldo ve Ibrahimoviç’in şut teknikleri, Eusebionunkiyle rahatlıkla boy ölçüşebilir hatta daha üstün oldukları söylenebilir, ancak bu iki zat-ı muhteremden yukarıdaki jestlerin benzerlerini izlemek mümkün olmamıştır ve pek muhtemel mümkün olmayacaktır da.