27 Aralık 2013 Cuma

Bir Yılsonu Geleneği

Bir Yılsonu Geleneği

Son günlerine yaklaştığımız ve ileride, Türkiye üzerine çalışacak olan yakın dönem tarihçiler tarafından “en uzun yıl” olarak adlandırılmaya namzet 2013, yalnızca spor etrafında gelişen olayların takip edilmesiyle dahi, ülkedeki genel gidişat hakkında fikir edinilebilmesini sağlayan bir yıl oldu. İktidar partisinin seçim kampanyasına çevrilen 2020 Olimpiyat adaylığı süreci, Spor Bakanlığının bu süreci, ırkçı söylemler kullanan bir sporcuya Akdeniz Oyunları töreninde bayrak taşıtılması, Malazgirt Savaşı’nın canlandırılması gibi Olimpik değerlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan tutum ve etkinliklerle geçirmesi – ki Bakanın başına gelenler malum – iktidar cephesinden ilk aklıma gelen örnekler. Gezi Parkı protestolarına her renkten taraftar gruplarının etkin katılımı, bu katılımın aylar sonra başlayan lig karşılaşmalarında tribünleri inleten sloganlarla hatırlatılmasıysa, toplumsal muhalefeti incelemek isteyen araştırmacıların ilgileneceği başlıklar oldular. İktidarın, tribün sakinlerinin bu hareketliliğine, yine tribünlerde yaratılan kışkırtmalar ve başarısızlıkla sonuçlanan, kerameti kendinden menkul Rabia hareketini tribünlere yerleştirme çabalarıyla karşılık vermeye çalışması, bu siyasi zümrenin 2013 yılında yaşadığı krizi ele alacak olan analistlerin ilgi alanına girecek konular oldu.

İzmir, 1 ya da 2 Haziran 2013.

Dünyadaysa 2013, Olimpiyat Oyunları ve FIFA Dünya Kupası gibi büyük organizasyonların daha önce pek de gündeme gelmeyen boyutlarıyla tartışıldığı bir yıl oldu. Katar 2022 Dünya Kupası, FIFA Başkanı Blatter’in aşırı sıcaklarda organizasyonun sağlıklı bir biçimde yapılmasından endişe duyduğunu ve kupanın kış aylarına alınması için elinden geleni yapacağını açıklamasıyla başlayan tartışma, Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu ITUC vd. aktörlerin, Katar’da göçmen işçilerin kölelik statüsünde çalıştırılmalarına ve aşırı sıcaklardan etkilenerek ölmelerine işaret etmesiyle, insan hakları ve sosyal adalet bağlamına taşınmış oldu. Benzer insan hakkı ihlallerine, 7 Şubat’ta başlayacak olan Soçi Kış Olimpiyadı için yetiştirilmeye çalışılan tesislerin inşaatlarında çalışan, yine çoğunluğu göçmen işçiler maruz kaldılar. Son örneği, aylardır maaşlarını alamayan ve turistik vizeleri sona erdiği için saklandıkları yerden çıkamayan Türk işçiler. Her iki organizasyon da, evsahibi ülkelerin işlediği hak ihlallerinin tartışılmasına olanak sağladı. Bu ihlallerin ölüm seviyesine ulaştığı Katar’da yetkililer, çalışma yaşamında reform yapmak sözünü vererek durumu geçiştirdiler; durumun bu denli trajik bir duruma henüz ulaşmadığı – henüz diyorum çünkü orada da aşırı soğuklardan yakınıyor göçmen işçiler - Rusya’dansa herhangi bir ses gelmedi. Ayrıca, Rusya hukuk sisteminde yer alan eşcinsel yönelimlerin görünürlüğünü yasaklayan yasa, Kış Oyunlarına katılacak olan LGBT sporcuların tepkileriyle gündeme geldi. Muhtemelen, biraz kötümser ama gerçekçi bir yorumla, Katar’daki göçmen işçilerin haklarında kayda değer gelişmeler olmayacak ve Rusya’daki homofobik yasa, Soçi boyunca işletilmeyecek ancak bir anda ortadan kaybolmayacak da olsa, bu organizasyonların evsahibi ülkeler üzerinde insan hakları lehine baskı oluşturması önemli.
Çok önemsediğim Brezilya 2014 bağlamında ilgi çeken konular sona kaldı. Futbol tutkusunun laf olsun diye değil, kelimenin tam anlamıyla bir yaşam tarzı olduğu ülkede, ne devletin ne de FIFA yetkililerinin beklediği bir protesto dalgası Haziran boyunca ülkeyi sarstı. Bir başka deyişle, futbol sevgilerinden şüphe edilmeyecek Brezilyalılar dahi, eğitim, sağlık, ulaşım ve diğer sosyal politika alanlarında yapılacak yatırımlardan kısıntıya gidilerek, Kupa sonrasında atıl kalacak olan 70,000 kişilik stadyumlara para dökülmesine isyan ettiler. Bu isyan, bu iki büyük spor organizasyonunun, ilerleyen yıllarda tek bir ülke ya da kentte yapılmasını olanaksızlaştırabilecek sorunları hatırlattı. Bu büyüklükteki etkinlikler, Türkiye kamuoyuna aktarılmak istenenin aksine, ekonomik yarar getirmekten ziyade, altından kalkılması güç külfetler üretiyorlar. Bu nedenle, dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin Chicago gibi prestijli ve zengin bir kenti, 2016 Olimpiyat adaylığından çekilmişti.

2014 yılı öngörülerimizi haftaya bırakalım.

6 Aralık 2013 Cuma

Federasyon Kupalarında Demokratik Katılımcılık

Federasyon Kupalarında Demokratik Katılımcılık

Yeovil Town ve Altrincham. İsimlerinden İngiltere’de oldukları dahi zor anlaşılan bu iki takım, ülkelerinde tanınmalarını sağlayan bir meziyete sahipler. Federasyon Kupası (FA Cup) tarihinde üst liglerdeki takımları en çok eleme başarısı gösteren iki kulüp (sırasıyla 20 ve 16 kez). Üstelik Altrincham, amatör lig seviyesinde, Yeovil ise profesyonel liglere birkaç sene önce yükselmiş; herkesin mahallesinde bulunabilecek türden takımlar.

Dünya futbolunun en eski organizasyonu olan FA Cup, profesyonel liglerden ve bölgesel amatör küme olarak niteleyebileceğimiz liglerden tüm takımların katılımına açık ve bütün turları tek maçlı eleme sistemiyle oynanıyor. Kuralar çekilirken seribaşı sistemi uygulanmayarak, zayıf takımlar güçlülere yem edilmiyor. Final maçları 1920’li yıllardan bu yana, geçtiğimiz on yıldaki yenileme inşaati süreci haricinde, ülkenin tarafsız ve en büyük stadyumu olan Wembley’de yapılıyor ve  en az lig şampiyonluğu kadar heyecanla bekleniyor. Futbolun tekil sürprizlere açık doğası ve turnuvanın bu yapısı da, zayıf takımların çıkışlarına imkan tanıyor. Geçtiğimiz sezon da, son yılların en pahalı takımlarından Manchester City’i yenen 2. Lig takımı Wigan Athletic zafere ulaştı.

2013 FA Cup Finali, bir düzeltme: Wigan kupayı kazandığı sezonda Premier Lig'deydi, birkaç gün sonra ligdeki kritik maçı kaybedince bir alt kümeye düştüler.

Lig organizasyonundan daha eski olan bir diğer kupa, İspanya’nın Copa del Rey’i de eleme usulüne göre ve son 16’ya kadar tek maç üzerinden oynanıyor, ilerleyen turlarda çift maça geçiliyor ve La Liga takımları da son 32 turunda dahil oluyorlar. Almanların DFB-Pokal’i, bütün aşamalarda tek maçlı eleme sistemiyle devam ediyor. Çizmenin Coppa Italia’sı da, yarı final istisna olmak üzere tek maçlı sistemi benimsiyor. Bu üç ülke kupalarının kura çekimlerinde de, FA Cup’ta olmayan seribaşı yöntemine başvuruluyor. En katılımcı ve sürprize açık sistemin FA olduğunu söyleyebiliriz.

Lafı Türkiye’ye getirmenin vakti geldi, son yıllarda adı ve sistemi sürekli değişen, eski adıyla Federasyon Kupamız, demokratik katılımcılık ve sürprizelere açıklık bakımından bu yazıda ele alınan örneklerin gerisinde kalıyor. Bunun en önemli nedeni, bir süredir kullanılan ve kalıcılaşma tehlikesi gösteren, şu ana kadar başka bir ülkede benzerine rastlamadığım, günümüzde son 8 aşamasında uygulanan grup sistemi. Bu sistemi sorgulamaya geçmeden önce “Kupa nedir, neden düzenlenir” sorularını yanıtlamamız lazım. Her şeyden önce, takımların başarılarına göre ayrıldıkları kümelerde, birbirleriyle ikişer defa oynadıkları lig formatı zaten var. Demek ki, kupanın bir farklılığı olmalı. Gerek Avrupa’dan anılan örneklerde, gerekse ülkemizde lig-kupa ikiliğindeki en temel farklılık, alt ve üst kümelerdeki takımların aynı organizasyon içerisinde birbirleriyle oynuyor olmaları. Türkiye Kupası’nda son yıllarda yapılan olumlu bir değişiklikle, bölgesel amatör liglerin temsilcileri de biraz daha fazla yer buluyorlar eskiye nazaran. Diğer önemli nokta, aralarında bariz güç farklılıkları olan takımları bir arada oynatıyorsanız, sonucu önceden belli olan bir sistemi uygulamamanız, gerek hakkaniyet gerekse futbol zevki açısından önem kazanıyor. Grup sisteminin garabeti de bu noktada ortaya çıkıyor. Örneğin Balıkesirspor, Fethiyespor ve Nazilli Belediye’nin, ses getiren bu galibiyetleri grup aşamasında aldıklarını varsayalım; bu zaferler, diğer 5 maçtan da iyi sonuçlar almadıkları takdirde hoş birer anı olmaktan öteye anlam taşımayacaktır. Bu takımların, kendilerinden bir ya da birkaç lig yukarıdaki rakipleriyle maraton koşmaktansa, kısa mesafelerde şanslarının daha çok olacağı da, hem teorik hem de pratik açıdan defalarca kanıtlanmıştır.


Grup aşamasının uygulamaya konulmasından sonra, yalnızca Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor gibi kalburüstü takımların kupa finaline yükselebildiğini görüyoruz. Aslında yaklaşık 50 yıllık geçmişinde 13 farklı şampiyon çıkaracak kadar çeşitliliğe sahip bir kupamız var, son 10 yıldaysa yalnızca 1 yeni şampiyon üretebilmiş. Tek maçlı eleme usulüne dönüş, yeni şampiyonların çıkışına olanak sağlayacak, süper ligden uzak kalan Karşıyaka, Göztepe, Adana Demirspor gibi kitlesel desteğe sahip takımların renklendirebileceği final karşılaşmalarını izletecek ve “bir zamanlar Lüleburgazspor çıkmış, hem Fener’i, hem Beşiktaş’ı elemişti” benzeri hikayelerin sayısını arttıracaktır.