23 Ağustos 2013 Cuma

Küba Sporu Geriliyor mu?

23.08.2013 tarihli soL'da yayınlanmıştır.
Küba Sporu Geriliyor mu?
1992 Barcelona olimpiyatlarında, 14 altın madalya ile sıralamada 5. sırayı elde eden karayip ülkesi dikkatleri üzerine çekmişti; evet öncesinde de örneğin boksta hep iddialı olagelmişler, arada bir de Alberto Juantorena gibi yıldız atletler yetiştirmişlerdi. Ancak, nüfus başına en çok madalya alan ülke oldukları bu olimpiyatlardaki başarıları olağanüstüydü. Bu başarının, “periodo especial” olarak adlandırılan ekonomik buhran yıllarına denk geldiğini de hatırlatalım.
Sydney 2000'deki Küba-Rusya final maçının son seti.

Bu süreçte Küba, geleneksel olarak iddialı olduğu boks ve beyzbolun yanı sıra, voleybol, judo ve atletizmin birçok dalında da başa güreşir oldu. Bir örnek vermek gerekirse, kadın voleybol takımı, ‘92-2000 dönemindeki bütün olimpiyat ve dünya şampiyonluklarını kazandı. Ancak son yıllarda bu ivme korunamadı; 2012 Londra’ya giden Küba sporcu delegasyonunun sayısı gözle görülür bir biçimde düştü ve geçtiğimiz hafta sona eren Dünya Atletizm Şampiyonası’nda Kübalı sporcular altın madalya kazanamadılar.

Uluslararası yarışmalarda azalan madalya sayılarının nedenlerini sorgulamadan önce, şu gerçeği not edelim. Küba’da devletin spora yaklaşımı, sporun halkın bütün kesimlerinin sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlayacak bir biçimde yaygınlaştırmak ve bunu, başka ülkelerde görülebileceği üzere anayasada yer alan bir maddeye hapsetmiyor, aktif olarak hayata geçirmeye çalışıyorlar. Günümüzde sayıları 78,000’i bulan – ki bu toplam çalışan nüfusun yaklaşık %1,5’ine denk geliyor – spor/beden eğitmeni, yalnızca okul çağındaki çocuklara değil (okuldaki çocuklar da haftada 3 kez spor dersi alıyorlar) halkın kullanımına açık spor tesislerinde herkese hizmet veriyorlar. Antillerin incisinin, 2012 Paralimpik Oyunlarında aldığı 9’u altın 17 madalya, engellilerin de spor yapma olanaklarına sahip olduğunun göstergelerinden birisi. Elbette Kübalı sporcuların edindiği başarıların, ülkenin prestijini etkilediği ve devletin bu nedenle de ülkede spora önem verdiğini belirtelim.
Sydney 2000'deki çekişmeli uzun atlama finali, 4 salon, 3 açıkhava dünya şampiyonluğu olan Ivan Pedroso nihayet altını alıyor. Pedroso, 2013 Moskova'da, Kübalı Pichardo'nun önünde altın alan 3 adım atlamacı Fransız Tamgho'nun antrenörü aynı zamanda.

Tekrar sorumuza dönelim. Birkaç röportajından derlediğim kadarıyla Küba Atletizm Federasyonu başkanı Juantorena, öncelikle rekabetin seviyesinin çok yükseldiğini ve iyi atlet sayısının çok arttığını söylüyor. Ayrıca, ABD’nin uyguladığı ambargonun, gereksinim duydukları bazı gereçleri almalarına engel oluşturduğunu, sırıkçılar Yarisley Silva ve Lazaro Borges için almak istedikleri sırıkların yalnızca, ABD’deki USC firması tarafından üretildiğini ve bunları alamadıklarını anlatıyor (bir not daha, sırıkla atlamada daha yüksek atlayışlar gerçekleştirebilmek için, farklı özelliklere olan sırıklara ihtiyaç duyuluyor). Her ikisi de geçerli nedenler. Ancak Juantorena, atletlerin başka ülkeler ya da kulüpler adına yarışmalarının bu düşüşte etkisi olmadığını düşünüyor. Aslında atletizm özelinde bu sorun, boksta ya da beyzboldaki kadar ilerlemiş değil. Yine de geçtiğimiz haftalarda bahsettiğim, 110 metre engellide eski olimpiyat şampiyonu Dayron Robles’in Monaco kulübüyle sözleşme imzalaması, aynı daldaki genç yetenek Orlando Ortega’nın da Moskova Şampiyonasının hemen ertesinde milli takımdan ayrılması, sorunun buraya da sirayet ettiğini gösteriyor.

Fidel Castro birkaç yıl önce yazdığı bir yazıda, gelişmekte olan ülkelerin yetiştirdiği sporcuların, gelişmiş ülkeler tarafından transfer edilmelerini bir soygun olarak nitelemişti. Bu görüşe katılmamak mümkün değil diye düşünüyorum. Ancak sporun her dalının hem ticarileştiği hem de küreselleştiği bir zeminde, bazı kuralları esnetmek mümkün olabilir. Örneğin ülke dışında profesyonel bir kulüple sözleşme imzalayan sporcuların, milli takım adına yarışmaya devam etmelerine izin verilmesi düşünülebilir.


Bitirirken başlıktaki soruya dönecek ve yine atletizm üzerinden örnek verecek olursak, Küba kendi standartlarının altında kaldığı ve 25 sporcuyla katıldığı bu şampiyonada 3 madalya alırken, birçok sporcusu finale çıkmayı başardı. Türkiye için büyük başarı sayılacak olan bu rakamlar, Küba basınından takip edebildiğim kadarıyla bir yenilenme hamlesi konusunda tartışmaları başlatmış gözüküyor.

16 Ağustos 2013 Cuma

Geri Dönüşlerin Şampiyonası

16.08.2013 tarihli Sol Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Geri Dönüşlerin Şampiyonası

Geçtiğimiz haftalarda, madalya adayları konusunda ahkam kestiğimiz Atletizm Şampiyonası’nın son 3 gününe girmiş bulunuyoruz. Atletizmin ilham verici yönünden, Moskova’da tanıklık ettiğimiz öykülerden bahsedelim bu hafta.
Dibaba rahat götürdüğü yarışta son 300 metre atağını yapıyor.

Bu şampiyona bir anlamda da geri dönüşlerin şampiyonası oluyor. Daha ilk gün, ilk final olan kadınlar maratonda, İtalyan anaokulu öğretmeni Valeria Straneo’nun öyküsü bunun habercisiydi. Son iki kilometreye kadar Kenyalı Kiplagat’ın önünde sürdürdü koşusunu. Oysa 37 yaşındaki atlet, doğuştan gelen bir kan hastalığı nedeniyle, kariyerinin hiçbir döneminde kapasitesini tam olarak kullanamamış, birkaç sene önce de dalağını aldırmak zorunda kalmıştı. Sporu bırakması gerektiğini düşünmüş, ancak operasyondan sonra kan değerlerinin normale dönmesiyle, bütün zamanını maratona vermesi gerektiğine inanmış. Önce ulusal rekor, ardından olimpiyat yedinciliği – maratonda çok iyi bir sonuç sayılır – ve dünya şampiyonasında gümüş madalya. Aslında geri dönüş olarak tanımlamak yetersiz bu serüveni, yeniden doğuş daha doğru olur sanki.
Tam anlamıyla bir geri dönüş öyküsünün son bölümü ise, 5. günün akşamında ilk defa bu kadar dolu olan Luzhniki’nin tribünleri önünde izlendi. Herkesin öngördüğü ve benim de bu sütunda bu öngörülere yer verdiğim üzere büyük bir çekişmenin yaşandığı kadınlar sırıkla atlama finalini, Yelena İsinbayeva kazandı. Atletizm seyretmeye 3-4 yıl ara verdikten sonra Moskova’daki şampiyonayla ekranlarının başına dönen bir sporsever, bu sonuca şaşırmayabilirdi. Ne var ki İsinbayeva, 2009 yılından bu yana büyük yarışmalarda altın madalya alamıyor ve 4.80’in üzerine çıkamıyordu. Başarılı atletleri ve 2. Dünya Savaşındaki destansı savunmasıyla (stalingrad) ünlü kent Volgograd doğumlu sporcu, geçen yıl Londra’da aldığı bronzla başlattığı geri dönüşü, Kübalı Silva ve ABDli Suhr’un önünde altına ulaşarak tamamladı.
Geçtiğimiz yıl yazılmaya başlanan bir diğer geri dönüş öyküsü, bu yazı yazıldığı saatlerde henüz tamamlanmamıştı. 400 metre engellinin eski prensi, her zaman zarif Felix Sanchez, Berlin, Beijing ve Daegu’daki büyük yarışlarda podyumun uzağında kalmıştı ve dereceleri de giderek gerilemekteydi. Geçen yıl kazandığı olimpiyat altını yeterince övgüye değerdi, ancak o bu yıl da finale çıkmayı başardı. 15 Ağustos (dün) yapılan yarışta, sezonun en formda atleti Kübalı Cisneros ve diğerleriyle girdiği mücadelenin sonucundan bağımsız olarak, bu zor disiplinde 35 yaşında başardıklarıyla tarihteki yerini pekiştirmiş oldu.
Sanchez’inki gibi, geçen yıl başlayan bir başka geri dönüş öyküsünün sahibi Tirunesh Dibaba’yı anmadan geçmek olmaz. Katıldığı her yarışın tartışmasız favorisi, Beijing sonrası yaşadığı sakatlıklardan ötürü yaklaşık 1,5 yıl spordan uzak kalmış ancak Londra’da 10,000 metrede altın madalyayı kazanmıştı. Etiyopyalı, bütün rakiplerinin çok iyi bildiği ancak karşı koyamadaığı, son 600 metredeki bitirici atağını yine yaptı ve kaçırdığı 2 dünya şampiyonasının acısını çıkarmış oldu.
Kalan 3 günün yarışları ve sorularından örnekler verelim. 10,000 metreyi kazanan Mo Farah, 5,000’i de alıp dubleyi tamamlayabilecek mi? Kadınlar yüksek atlamada, Chicherova yaşıtı ve yurttaşı Isinbayeva gibi seyircilerine altın madalya performansı izlettirebilecek mi? Bayrak yarışlarında ABD-Jamaika çekişmesine üçüncü bir ülke dahil olabilecek mi?
Keyif kaçırmaya aday bir soruyla bitirelim; seyirciler kazananları alkışlarlarken, onların dopingli mi yoksa temiz mi olduklarınından emin olabilecekler mi? 

2 Ağustos 2013 Cuma

Moskova Önlerinde-1

2 ağustos '13 tarihli soL'da yayınlanmıştır.

Moskova Önlerinde-1
10 Ağustos’ta Moskova’da başlayacak olan Dünya Atletizm Şampiyonası öncesinde formda atletlere ve heyecan vaat eden disiplinlere göz atalım.
Sprint alanına bir kez daha doping gölgesinin düştüğünü görüyoruz. Son birkaç hafta içerisinde, Usain Bolt’tan sonra dünyanın en iyi 2. derecesine sahip olan ABD’li Tyson Gay’in A numunesinde yasaklı maddeye rastlandı ve Gay, Şampiyonadan çekildiğini açıkladı. Ezeli rakipleri Jamaikalılar cephesindeyse, ülkesinde en azından Bolt kadar kahraman olarak  görülen eski dünya rekortmeni Asafa Powell’ın, yine A numunesinde yasaklı madde bulunması, bir moral bozukluğu yaratabilir. Bu durum, Bolt’un performansını etkilemeyecektir ancak, Johan Blake’in yokluğu da hesaba katılırsa, Jamaika’nın son olimpiyat oyunlarında, takım halinde kurduğu mutlak üstünlüğü tekrarlamasını zorlaştıracktır.
Her zaman çekişmeli 100m engellideyse, Kübalı eski dünya rekortmeni ve olimpiyat şampiyonu Dayron Robles’in ve eski dünya şampiyonlarından Çinli Liu Xiang’ın yokluğunda, 3 ABD’li David Oliver, Jason Richardson ve dünya rekortmeni Aries Merritt  öne çıkıyor. Robles’in hikayesi ise biraz karışık. Atletin, bir türlü tam olarak iyileşemeyen sakatlıklarından ötürü sporu bırakacağı söyleniyordu ve geçtiğimiz yıl, Küba kafilesinden affını istemişti. Ancak bu yıl haziran ayında Torino’daki bir yarışa katılması üzerine, Küba Atletizm Federasyonu Başkanı Alberto Juantorena IAAF’e bir mesaj göndererek, sporcunun ulusal takımla bir bağının kalmadığını ve Küba’yı temsil edemeyeceğini söyledi. Öte yandan Robles, şu anda sağlıklı olduğunu ve AS Monaco takımında çalışmalarını sürdürdüğünü söylüyor (Bu konuyu önümüzdeki haftalarda ele alabilmeyi umuyorum). Küba’nın bu branştaki geleneğini sürdürecek 2 isimden Orlando Ortega, 2012 yılında Havana’daki bir yarışta geçmeyi başardığı Robles’in yerini doldurabilirse, 2000 Sydney’de Anier Garcia’nın yaptığı gibi Kuzey Amerikalıların arasından sıyrılabilir.
İzlemesi en zevkli koşulardan birisi olduğunu düşündüğüm 800 metrede, Kenyalı rekortmen ve olimpiyat şampiyonu David Rudisha’yı zorlaması beklenen ve henüz 20 yaşını aşmamış iki genç var; Etiyopya’dan Muhammed Aman ve Cibutili Ayanleh Souleiman. 

Pistten sahaya uzandığımızda, çok çekişmeli geçmesi beklenen kadınlar sırıkla atlamadan bahsetmezsek olmaz. Önceki yıllarda, her hafta bir rekor kırmasına alıştığımız Yelena Isinbayeva, dinlenerek ya da podyumun dışında kalarak geçirdiği şampiyonalardan sonra, Londra’da olimpiyat bronzuyla dönüş sinyali vermişti. Luzhniki stadını dolduracak yurttaşlarının desteğiyle altın madalyayı almak isteyecektir. Olimpiyat şampiyonu ve Isinbayeva’nın yaşıtı Jennifer Suhr, en önemli rakiplerinden. Bu ikili kadar iddialı diğer bir isimse, karayip incisinin son dönem yıldızlarından Yarisley Silva, haziran ayında 4.90’ı geçerek bu yılın en formda atleti olduğunu kanıtladı. Diamond League yarışmalarında da branşında birinciliği sürdüren Kübalı yükselişini sürdürüp, bu iki rakibini geçebilir.
Bu yılın yeni keşiflerinden birisiyle, yine bir Kübalıyla devam edelim. Erkekler 3 adım atlamada 20 yaşındaki Pedro Pablo Richardo, olimpiyat ve dünya şampiyonu Christian Taylor’ı Lozan’daki bir yarışta geçti ve yılın en iyi derecesi de 17.69’la ona ait. Taylor’un da bu yıl 17.66 atladığını hatırlatalım. Bu ikiliyi zorlaması beklenen diğer isimler Fransız Teddy Tamgho, ve Richardo’nun yurttaşı Ernesto Reve.
Moskova 2013 hakkındaki ilk değerlendirmelerimin biraz taraflı olduğunu kabul ederek bitiriyorum. Gelecek hafta diğer disiplinleri ve Türkiyeli atletlerin şanslarını ele almaya çalışacağım.