27 Ekim 2012 Cumartesi

Kayseri'de bir Yugo Efsanesi



*Bu yazı, 26.10.2012 tarihli Sol Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Kayseri’de Bir Yugo Efsanesi
Kayserispor kimi sezonlarda aldığı parlak sonuçlarla ve zirve yarışını zorlamasıyla, kimi zaman da, yöneticilerinin Bosman Kuralının varlığından habersizlermişcesine yürüttüğü transfer süreçleriyle anılan bir takım. 2012 sonbaharında ise Erciyes’in sarı-kırmızılıları, yeni teknik direktörleriyle dikkat çekiyor; modern futbolun son top cambazlarından, bir yugoslav-hırvat efsanesi: Robert Prosinecki.
Yugoslavya’nın, birçok genç yıldızını turnuvaya göndermemesine rağmen kazandığı 1987 Dünya Gençler Şampiyonası’nda yıldızı parladı. Kızıl Yıldız’ın 1991 yılındaki Şampiyon Kulüpler Şampiyonluğu macerasında, özellikle yarı final eşleşmesinde Reuter’li, Laudrup’lu, Effenberg’li, Aughenthaler’li Bayern Münih’i canından bezdiren performansıyla da hafızalara kazındı. Yugoslavya’nın dağılma sürecine girmesinden sonra da Hırvatistan formasıyla 1998 Dünya Kupası’nda üçüncülük madalyası alırken ilginç bir ünvana sahip oldu: Dünya kupası finallerinde iki farklı milli takımla birden gol atan tek oyuncu.
Gheorghe Hagi ile birlikte, hem Barcelona hem de Real Madrid forması giyen ender yabancı oyunculardan olan Prosinecki, tıpkı Hagi gibi parlak oyunculuk kariyerini teknik direktörlüğe henüz yansıtamamış bir isim. Kulübedeki ilk deneyimini, Bilic’in yardımcısı olarak Hırvatistan Milli Takımında yaşadıktan sonra, iki yıl boyunca, geçtiğimiz ağustos ayının sonuna kadar Kızıl Yıldız’ın hocalığını yaptı. Eski ihitişamlı günlerinden uzak, maddi sorunlarla boğuşan Crvena Zvezda ile zaman zaman başarılı sonuçlar alsa da, ezeli rakipleri ve hemşehrileri Partizan’ın, Sırbistan Süper Ligi’ndeki hegemonyasını kıramadı. Takımından ayrılırken, “Burası her zaman benim kulübüm olacak, Balkanların en büyük takımı, taraftarların desteğine de çok teşekkür ediyorum, ancak çeşitli kanallardan üzerimde kurulan baskıya daha fazla dayanamayacağım” diyordu Hırvat Hoca. Sanılabileceğinin aksine, her ne kadar Sırp bir annenin çocuğu olsa da, Hırvatistan milli takımının önemli bir oyuncusu oluşu, taraftarların gözündeki değerini azaltmamıştı. Bu noktada, kulübün parlak yıllarında kilit bir oyuncu olmasının da payı var; Militan taraftar grubu Delije de konuya “makul” bir yaklaşım göstermişti: “milliyeti yok, bir Hırvat değil, Sarıkafa bu kulübün çocuğu”.  
Prosinecki, Kayserispor’a imza atarken, “Kazanmak isteyen ve hücum futbolu oynayan bir takım kimliğine bürünmeliyiz, hem oyunculuğumda, hem de teknik adamlığımda bu düşünceyi benimsedim” dedi. Gerçekten, benzer açıklamaları Kızıl Yıldız’a başlarken de yapmıştı. Ancak, ilk sınavına, geçtiğimiz Pazartesi akşamı, Kadir Has Stadı’nın son moda, rengarenk koltuklarında oturan sabırsız seyircisi önünde çıkan “Robby”nin işi pek de kolay olmayacak. Forvet hattındaki Bobo’nun etkisizliği, ince bilekli Cleyton’un ikili mücadelelerde zayıf kalması ve genel olarak takımın belirgin bir pas ve hücum organizasyonu olmamasından kaynaklanan kısırlığını, Mouche’nin ve diğer birkaç oyuncunun kişisel gayretleri üretkenliğe çeviremedi. Savunmadan topla çıkarken yapılan kayıplar da, büyük ölçüde bu düzensizliğin bir ürünü. Elbette, bu sezon 3. deplasman galibiyetini alan, orta sahayı daraltmakta ve sınırlı hücum silahlarından azami düzeyde verim almakta oldukça mahir olan İBB’ye karşı oynadıklarını da unutmamak lazım. Prosinecki ve takımı, Carlos’un ekibinin kendilerine yaptığını, bu cumartesi akşamı Şampiyonlar Ligi yorgunu Galatasaray’a karşı tekrarlayabilirse, ilk mağlubiyetlerini telafi edebilecek bir sonuçla İstanbul’dan ayrılabilir.